RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇUNUN ZİNCİRLEME SUÇ OLARAK İŞLENMESİ

Committing of the crime of forgery of official document as successive crime

Gökçe YILDIRIM*

ÖZET

            Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 204. maddesinde resmi belgede sahtecilik suçu, 43. maddesinde zincirleme suç düzenlenmiştir. TCK’de sahtecilik suçunun zincirleme suç olarak işlenmesini engelleyen bir düzenleme bulunmamaktadır. Buradan hareketle TCK’nin 43. maddesinde yer alan koşulların varlığı halinde resmi belgede sahtecilik suçu zincirleme şekilde işlenebilir. Zincirleme suç TCK’nin içtima konusunda kabul ettiği gerçek içtima kuralının istisnalarından biridir. Resmi belgede sahtecilik suçunda toplumun resmi belgenin doğruluğuna dair güvenleri korunur. Suçun mağdurunun tespitinde korunan hukuki menfaat esas alınması gerektiğinden bu suçun mağduru bizatihi toplum, bu suçtan menfaatleri haleldar edilen gerçek ya da tüzel kişiler ise suçtan zarar gören konumundadırlar.  

            Anahtar Kelimeler: Resmi belgede sahtecilik, mağdur, suçtan zarar gören,  suçların içtimaı, zincirleme suç.

ABSTRACT

            The crime of forgery of official document is regulated by the Article 204 of the Turkish Penal Code and successive of crime is regulated by the Article 43 of the Turkish Penal Code. In the Turkish Penal Code there is no any regulation that the crime of forgery can not be committed as successive offence. İt means the crimeof forgery of official document can be committed as successive offence if it has conditions regulated in the Article 43 of the Turkish Penal Code. The successive offence is the one of exceptions of which the Turkish Penal Code accepts the real merger rule that every sentence is seperate punishment for different of crimes. In the crime of forgery of official document is protected what the community relies on it about its truth. The victim of this crime is the community itself and the real or legal people who are demaged of interests of this crimeis effected ones of the crime. Because determining of the victim of crime should be based on legal interest protected.

            Keywords:the forgery of official document, the victim, the person affected of the crime, the merger of crimes, successive crime.       

GİRİŞ

             5237 sayılı “Türk Ceza Kanunu (TCK)”nun özel hükümlerine ilişkin “İkinci Kitabı”nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Kamu Güvenine Karşı Suçlar” başlıklı 4. bölümünün 204. maddesinde “Resmi Belgede Sahtecilik” suçu düzenlenmiştir. Gerçek içtima prensibinin istisnalarından biri olarak TCK’nin 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin resmi belgede sahtecilik suçuna nasıl uygulanacağı konusunda gerek öğretide gerek uygulamada tam bir görüş birliği bulunmamaktadır.

            Makalemizde resmi belgede sahtecilik suçu hakkında genel açıklama yapıldıktan sonra resmi belgede sahtecilik suçunun hukuki konusu, mağduru ve suçtan zarar göreninin kim olduğu tespit edilecektir. Zincirleme suç kurumunun da içinde yer aldığı suçların içtimaı konusunun ardından resmi belgede sahtecilik suçunun zincirleme olarak işlenebilmesinin koşulları belirlenmeye çalışılacaktır. Bu yapılırken konuya ilişkin Yargıtay kararları incelenecek, resmi belgede sahtecilik suçunun mağdurunun ve suçtan zarar göreninin kim olduğu konusundaki görüş ayrılıklarının uygulamaya nasıl yansıdığı irdelenecek, resmi belgede sahtecilik suçunun zincirleme şekilde işlenmesinde ortaya çıkan sorunlar ve buna ilişkin çözüm önerilerine yer verilecektir.

I. RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇU HAKKINDA GENEL BİLGİLER

            Resmi belgede sahtecilik suçu TCK’nin 204. maddesinde düzenlenmiştir.  Söz konusu maddeye göre;

            (1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

            (3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

            Maddenin ilk fıkrasında kamu görevlisi olmayan kişinin, ikinci fıkrasında kamu görevlisinin resmi belgede sahtecilik suçu; üçüncü fıkrada ise suçun nitelikli hali düzenlenmiştir[1].

            Yasa metninde resmi belgeden bahsedilmiş ancak ne belgenin ne resmi belgenin tanımına yer verilmemiştir. Madde gerekçesinde belge, “evrak”[2] kelimesi karşılığı olarak yazılı kâğıt olarak kabul edilmiştir. Sahtecilik fiilinin kamu güvenini sarsabilmesi için varakanın ya da belgenin kanun tarafından hukuki bir değer, bir delil olabilme kuvveti yani kamunun o belgeye güvenmesini istemesi ve belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir[3]. Buradan hareketle belgeyi, “bir olayı nakleden veya irade beyanını içeren, toplumsal hayatta uyuşmazlıkların önlenmesi ve/veya bir vakıanın ispatına dair ihtiyaçların giderilmesinde önem arz eden kamunun güvenmesi için gereken unsurlara sahip her türlü yazı”[4]olarak tanımlamak mümkündür.

            Bir belgenin sahtecilik suçu kapsamında korunabilmesi için bazı unsurları bünyesinde taşıması gerekir. Öncelikle belgenin yazılı olması gerekir. Ancak bu yazılılık madde gerekçesinde belirtildiği gibi mutlaka bir kâğıt üzerinde olması gerekmez. Örneğin metal üzerine yazılan araç plakaları[5], motor ve şase numaraları[6] resmi belge özelliği taşır. Belgenin düzenleme şekli, imzalı olup olmaması, belli bir işaret, amblem ya da mühür taşıması gerekip gerekmediği belgenin niteliğine ve düzenlendiği mevzuata göre belirlenir[7]. Örneğin 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu ile belgelerin elektronik olarak imzalanabilmesi mümkündür. Yasanın 16. maddesi özel olarak elektronik imza sahteciliğini, 17. maddesi elektronik sertifika sahteciliğini özel olarak cezalandırmaktadır[8]. Belgenin ayrıca düzenleyicisinin belli ya da belirlenebilir olması ve hukuken önem taşıyan bir içeriğe sahip olması gerekir[9].

            Sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturan belgeler resmi, özel ve resmi belge hükmünde özel belgeler olarak gruplandırmak mümkündür[10]. Madde gerekçesi resmi belgeyi bir kamu görevlisinin görevi gereği düzenlediği yazı olarak tanımlamaktadır[11]. Kamu görevlisinin kimi ifade ettiği öğretide tartışmalı[12] olmakla birlikte kanaatimizce, kamu faaliyetinin kamu hizmetini de içine alacak şekilde geniş yorumlanması ceza hukuku ile bağdaşmayacağından kamusal faaliyetin kamu görevi ile sınırlandırılarak, kamu görevlisinin E-TCK’deki memur kavramı ile ifade edilmek istenen kişileri kapsadığını kabul etmek gerekir[13]. Düzenlenen bu belgenin kamu görevlisinin görevinden kaynaklanması gerekir. Başka bir ifade ile bir kamu görevlisinin görevine girmeyen bir konuda düzenlediği belge TCK’nin 204/2. madde kapsamına girmeyecek, ya TCK’nin 204/1 ya da 207. maddesi kapsamında kalacaktır[14].

            TCK’nin 204/3. maddesi resmi belgenin kanun gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde cezada yarı oranında artırım öngörmüştür. Buradan hareketle, resmi belgeleri aksi sabit oluncaya kadar ve sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgeler olarak ikiye ayırabiliriz[15]. TCK’nin 210. maddesinde aslında özel belge niteliğinde olan ancak yasanın sınırlı sayıda belirlediği belgeler de resmi belge olarak değerlendirilir. Ancak maddede sayılan bu belgelerin resmi belge olarak kabulü için mutlaka yasada öngörülen tüm koşulları taşıması gerekir. Koşullardan birinin eksikliği belgeyi özel belge haline dönüştürür[16].

            Resmi belgelerde sahtecilik suçunun oluşabilmesi için ayrıca yapılan sahteciliğin belirsiz sayıda kişileri aldatabilecek nitelik ve yetenekte olması gerekir[17]. Bu nedenle, görüldüğünde hemen fark edilebilen, kimseyi hataya düşürmeyen sahtecilikler suç oluşturmazlar[18]. E-TCK’de belgede sahtecilik suçunun oluşumu için gerekli olan “zarar imkan ve ihtimalinin” bulunmasına dair koşul TCK’de aranmamıştır[19].

            TCK’nin 204. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli suçtur[20]. Maddenin ilk fıkrasında kamu görevlisi olmayan fail için suçun maddi unsurunu oluşturan fiiller “sahte resmi belge düzenlemek”[21], “gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak biçimde değiştirmek”[22] veya “sahte resmi belgeyi kullanmak”[23]; ikinci fıkrasında kamu görevlisi olan fail için suçun maddi unsurunu oluşturan fiiller ise, kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir resmi belgeyi “sahte olarak düzenlemek”, “gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak biçimde değiştirmek”, “gerçeğe aykırı olarak belge düzenlemek”  veya “sahte resmi belgeyi kullanmak” olarak belirlenmiştir[24].

            II. RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇUNUN HUKUKİ KONUSU

            Yasa koyucunun bir fiili suç olarak tanımlamak suretiyle korumak istediği varlık ya da menfaat suçun hukuki konusu olarak adlandırılır[25]. Buradan hareketle her suç ile korunan hukuki varlık ya da menfaat farklılık göstermekle birlikte, her suçun mutlak bir hukuki konusu vardır[26]. Bir suç tipinde bazen birden fazla hukuki varlık ya da menfaatin korunması söz konusu olabilir. Ancak suçun ihlal ettiği hukuki varlık ya da menfaatler arasından en önemlisi ya da en üstün olanını seçmek ve tespit etmek öncelikle kanun koyucunun görevidir[27]. Kamu güvenine karşı işlenen suçların tamamında olduğu gibi, resmi belgede sahtecilik suçunun da hukuki konusu karma nitelik göstermektedir. Sahtecilik suçunun hukuki konusu bir yandan kamu güveni, diğer yandan ise ispat araçlarının gerçekliği ve doğruluğu ile teminat altına alınan özel menfaatlerdir.           Kanaatimizce, kanun koyucunun birden fazla hukuki varlık veya menfaatin mevcut olduğu suç tipini yasada düzenlemiş olduğu yer, aslında üstün olan hukuki menfaatin kesin olarak tespit edildiğinden yorumcunun bu belirlemeye bağlı kalması gerekir[28]. Bu nedenle, resmi belgede sahtecilik suçu TCK’de “kamunun güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlendiğinden suçla korunan üstün hukuki menfaati “kamu güveni” olarak tespit ve kabul etmek gerekir[29].

            Sonuç olarak, sahtecilik suçunda hukuken önem taşıyan açıklamaların, irade beyanlarını içeren resmi ve özel nitelikteki belgelerin doğruluğuna toplum tarafından duyulan güven korunmaktadır. Özellikle resmi belgede sahtecilik suçunun belgenin düzenlenmesi ile birlikte oluşması, başka bir ifade ile özel belgede sahtecilik suçunun aksine sahte resmi belgeyi kullanma zorunlu olmaması karşısında bu suçun doğrudan doğruya kamu güvenine dair menfaati ihlal ettiği açıktır[30].

            III. RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇUNUN MAĞDURU VE SUÇTAN     ZARAR GÖRENİ

            Türkçe Sözlük’te mağdur “haksızlığa uğramış kimse, kıygın” olarak tanımlanmaktadır[31]. Ceza hukukunda ise, suçun mağduru suçla ihlal edilen ve cezayla korunan hukuki menfaati haleldar edilen kişidir[32]. Her suçun bir faili olduğu gibi aynı zamanda bir de mağduru olmak zorundadır[33]. Suç fiilinin saldırıya maruz kalan dışındakilere de zarar verebilmesi mümkündür. Suçun mağduru ile zarar göreni sıfatı her zaman aynı kişi olmayabilir[34]. Ceza hukukunda suçun pasif süjesi olan mağdur kavramından suçtan zarar gören herkes değil, sadece fiil ile ihlal olunan ve cezai korumanın konusunu oluşturan varlık ya da menfaatlerin sahipleri ya da hamilleri anlaşılmalıdır[35]. Bu nedenle suçun mağdurunun kim olduğunun belirlenmesinde suçun hukuki konusu temel alınmalıdır[36]. Mağdur kavramı ile çoğu zaman karıştırılan “suçtan zarar gören” kavramı aynı şeyi ifade etmemektedir[37]. Nitekim CMK’nin 237. maddesinde kamu davasına hem mağdurun, hem suçtan zarar görenin katılma hakkı bulunduğu belirtilerek bu farklılık açıkça ortaya konulmuştur.

            Burada tartışılması gereken bir diğer konu, suç mağduru ile ifade edilmek istenenin her zaman gerçek kişiler mi, yoksa tüzel kişiler ve hatta tüzel kişiliğe sahip olmayan topluluklar mı olup olmadığıdır. Her ne kadar tüzel kişilerin cezai sorumluluğunun olup olmadığı konusu öğretide tartışmalı ise de, TCK’nin 20. maddesindeki düzenleme karşısında tüzel kişilerin suçun faili olamayacaklarını düşünmekteyiz. Buna karşılık tüzel kişiler suçun doğası elverdiği sürece suçun mağduru olabilirler[38]. Her şeyden önce tüzel kişi kendisini oluşturan gerçek kişilerden bağımsız, hukuk nazarında “kişi” olduklarından fiil ehliyetine sahiptirler ve hak sahibi ya da hukuken korunan varlık ve menfaatlerin hamili olmaları konusunda herhangi bir engel bulunmamaktadır[39]. Kanaatimizce suçun konusunun her zaman hak olmadığı, varlık ya da hak derecesine ulaşmamış menfaatlerin bu kapsamda değerlendirilmesi daha isabetli olduğundan gerçek ve tüzel kişilerin yanı sıra hak sahibi olmayan topluluklarında kendilerine ait varlık ve menfaatlerin mevcudiyeti halinde suçun mağduru olabilirler[40].

            Bu açıklamalar ışığında resmi belgede sahtecilik suçunun mağduru bizatihi toplumun kendisi, suçtan zarar göreni ise bu suçların işlenmesi ile kişisel menfaatleri zarar gören gerçek ya da tüzel kişiler olarak tespit etmek gerekir[41].

            IV. SUÇLARIN İÇTİMAI

            A. SUÇLARIN İÇTİMAI KONUSUNDA GENEL AÇIKLAMALAR

            TCK’nin içtima konusunda kabul ettiği genel kural suçların gerçek içtimaıdır[42]. Buna göre, işlenen her bir suç için ayrı bir cezaya hükmolunmalı ve her bir ceza da bağımsızlığını koruyarak infaz edilmelidir[43]. Başka bir ifade ile birden çok suç işleyen fail, işlediği suç sayısınca cezalandırılmalıdır[44]. TCK uygulamasında gerçek içtima kuralı “kaç tane fiil varsa o kadar suç; kaç tane suç varsa o kadar ceza vardır” şeklinde formüle edilmiştir[45].

            Yasa koyucu suç ve ceza kavramlarını tanımlamadığı gibi “fiil” kavramını da tanımlamamıştır. Ceza kavramı suça, suç da fiil kavramına bağlanmışsa “fiil”in neyi ifade ettiği oldukça önemlidir[46]. Suçun kurucu unsuru ve modern ceza hukukunun başlangıç noktasını oluşturan fiil “kişinin iradesiyle hakim olduğu, belli bir neticeyi gerçekleştirmeye matuf ve harici dünyada cereyan eden bir davranış”tır[47]. Türk öğretisinde “fiil” kavramının nasıl tanımlanması gerektiği konusunda birlik sağlanamamıştır[48]. Bazı yazarlar, fiilin “hareket, netice ve illiyet bağı” şeklindeki üç ana unsurdan oluştuğu kabul etmekte[49] ve fiilin tekliği ya da çokluğunu ise meydana gelen “netice”[50]; bazıları ise fiilin salt “hareket”i ifade etmesi nedeniyle fiilin tekliği-çokluğunu “hareket”  sayısına göre tayin etmektedirler[51].

            Kanaatimizce, fiilin tekliği çokluğu kavramlarının belirlenmesindeki temel ölçüt netice olmalıdır. Fiil hareket, netice ve bunlar arasındaki nedensellik bağından oluşan hukuki bir terimdir[52]. Hareket başlı başına fiil kavramına vücut vermez. Zira atılan bir bomba ile birden fazla kişinin ölmesi örneğinde olduğu gibi tek bir hareketle birden fazla neticenin doğması ve dolayısıyla birden fazla kasten öldürme suçunun işlenmesi mümkündür[53]. Aksinin kabulü, tek bir hareket ile birden fazla kişinin öldürülmesi halinde tek suç sonucuna götürür ki, bu durum yaşam hakkı gibi kişiye sıkı surette bağlı olan hukuki menfaatlerin yeterince korunamaması demektir. Fiili salt hareket olarak kabul edenler, bu durumu fikri içtima hükümlerinin bir istisnası olarak değerlendirmekte ve fail hakkında gerçek içtima hükümlerinin uygulanmasını düşünmektedirler. Bu düşüncenin dayanağı ise, TCK’nin 43/3. maddesinde belirtilen kasten öldürme, yaralama, işkence ve yağma suçlarının zincirleme suç hükümleri yönünden uygulanamayacağına dair düzenlemedir. TCK’nin 43/3. maddesinde belirtilen suçlar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması sadece yasa koyucunun bir tercihidir ve bu tercih ileri sürülerek temel bir kuram doyurucu biçimde açıklanamaz. Bugün tek bir hareket ile birden fazla suçun işlenebileceği ve ortaya çıkan sonuç sayısınca ve gerçek içtima hükümlerince failin cezalandırılması gerektiği görüşü genel olarak hem öğretide hem Yargıtay uygulamalarında benimsenmiştir[54].

            Yasa koyucunun failin birden fazla aynı ya da farklı suç tipini ihlal etmesine rağmen, her bir suç için verilen cezaların içtimaı yerine, neden suçların içtimaı yolunu tercih ettiği sorusu tamamen izlenen suç siyasetinin bir sonucudur. Suçların içtimaının özünde failin gereksiz ve kusurunu aşan bir şekilde cezalandırılmaması ve aynı zamanda failin neticeten haksız bir yarar sağlamasının önüne geçilmesi düşüncesi yatmaktadır[55]. Fail tarafından işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, faile çeşitli nedenlerle tek bir cezanın verilmesini sağlayan, gerçek içtima kuralının istisnası, “suçların içtimaı” kurumudur[56]. TCK’de cezaların içtimaı kurumuna kural olarak yer verilmemiş, Birinci Kitabının İkinci Kısmının Beşinci Bölümünde Suçların İçtimaına yer verilmiştir. TCK’nin 42. maddesinde birden çok suçun bir araya gelerek bir başka suçu oluşturmaları veya bir suçun bir başka suçun ağırlaştırıcı nedeni olarak ortaya çıkması halini düzenleyen bileşik suç; 44. maddesinde tek bir fiile kanunun çeşitli hükümlerinin ihlal edilmesi nedeniyle birden fazla suçun ortaya çıktığı fikri içtima; 43. maddesinde ise, failin bir suç işleme kararı ile aynı suçun birden fazla ihlal edildiği zincirleme suç düzenlenmiştir[57].       

  1. BİLEŞİK SUÇ

            Bileşik suç, birden çok suçun bir suçta birleştirilmesidir[58]. TCK’nin 42. maddesinde düzenlenen bileşik suç aslında tüketen-tüketilen norm ilişkisi şeklindeki görünüşte içtimaın bir türüdür[59]. Görünüşte içtima, özel-genel norm ilişkisi, tüketen-tüketilen norm ilişkisi, asıl-yardımcı norm ilişkisi biçiminde ortaya çıkabilir[60]. Aynı fiile ilişkin olarak görünüşte uygulanabilir durumda bulunan normlardan biri diğer normun unsurlarının yanında ek unsur ya da özellik taşıyorsa burada özel-genel norm ilişkisi bulunduğundan, “özel normun önceliği” ilkesi gereğince genel norm uygulanmayacak ve özel normun uygulanmasıyla yetinilecektir[61]. Tüketen-tüketilen norm ilişkisinde ise, bir norm diğer bazı normların korudukları hukuki menfaatlerin bütününü ortak bir şekilde korumakta ve bu menfaatlere zarar veren fiillere tek bir ceza vererek adeta diğer normları tüketmektedir. TCK’nin 42. maddesinde düzenlenen bileşik suç buna bir örnektir. Burada aslında başka normlar tarafından öngörülen suçlardan biri diğerinin bir unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olarak bir başka suç tipinde düzenlenmektedir[62]. Asıl-yardımcı norm ilişkisinde, yardımcı norm ancak diğer normların uygulanmadığı hallerde söz konusudur. Bileşik suç tipinde failin gerçekleştirmiş olduğu birden fazla hareket ihlal edilen norm karşısında hukuki bir değerlendirilmeye tabi tutularak tek bir fiil olarak kabul edilmektedir. Maddede bu durum herhangi bir tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde “biri diğerinin unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç” denmektedir şeklinde ifade edilmiştir. Yasa koyucunun bileşik suçlarda içtima hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmesi karşısında TCK’de suçların içtimaı fikri içtima ve zincirleme suçtan ibaret kalmaktadır.

  • FİKRİ İÇTİMA

            Fikri içtimada bir fiil ile kanunun birçok hükmünün ihlal edilmesi ve dolayısıyla birden fazla farklı suçun işlenmesi söz konusudur[63]. Fikri içtima için ilk koşul, fiilin tek olmasıdır. Fiil, sırf hareket suçlarında tipik hareket (davranıştan), neticeli suçlarda ise hareket, netice ve bunlar arasındaki nedensellik bağından oluştuğundan; sırf hareket suçlarında hareket, neticeli suçlarda ise neticenin tek olması gerekir[64]. İkinci koşul ise, bu fiilin kanunun değişik hükümlerini ihlal etmesidir. Bu nedenle, kanunun aynı hükmünün birden fazla ihlali halinde, yani aynı suçun birden fazla işlenmesi halinde fikri içtima söz konusu olmaz. [65].    

            Öğretide bir görüş, tek ve aynı fiilin aynı suç tipini birden fazla ihlalini aynı nev’iden fikri içtima; farklı suç tiplerinin ihlalini ise farklı nev’iden fikri içtima olarak kabul etmektedir[66]. Bu görüşe göre, TCK’nin 44. maddesi farklı neviden fikri içtimaı; 43/2. maddesi ise aynı neviden fikri içtimaı düzenlemekte[67] ve fikri içtimaının her iki halinde de faile tek bir ceza verilmesi öngörülmektedir[68]. Bu görüşün kabulü halinde öncelikle ortaya çıkan ilk sorun, failin tek fiili ile farklı suçların işlenmesine neden olunmasına rağmen en ağır cezayı gerektiren suça göre cezası belirlenirken neden ayrıca bir artırıma gidilmediği sorusuna mantıklı bir cevap bulunamamasıdır. Gerçekten yasa koyucu TCK’nin 43/2. maddesinde failin cezasında belli oranda artırım öngörmüş iken TCK’nin 44. maddesinde böyle bir artırıma yer vermemiştir[69]. Bu görüşü benimseyenler, aynı nev’iden fikri içtima ile zincirleme suç arasında herhangi yapısal benzerlik bulunmadığını, başka bir ifade ile TCK’nin 43/1. maddede zincirleme suç için öngörülen koşulların 43/2. maddesi için geçerli olmadığını, bu iki içtima arasındaki tek ortak noktanın cezaların artırılmasında kullanılan oranın aynılığından ibaret olduğunu belirtmekte ve ayrıca aynı ve farklı nev’iden içtima hükümlerinin tek bir madde altında toplanmasını ve her iki halde de faile verilecek cezada artırıma gidilmesini önermektedirler[70].

            3.ZİNCİRLEME SUÇ

            Fikri içtimada tek fiil ile kanunun çeşitli hükümleri ihlal edilirken, zincirleme suçta çeşitli fiiller kanunun aynı hükmünü ihlal etmektedir[71]. Ancak ortada birden çok ihlal yani birden çok suç olmasına rağmen faile zincirleme suç nedeniyle tek ceza verilmektedir[72]. TCK’nin 43. maddesinde koşulları birbirinden farklı iki tür zincirleme suç düzenlenmiştir. TCK’nin 43/1. maddesinde birden çok hareketle aynı mağdura karşı; TCK’nin 43/2. maddesinde bir hareketle birden çok mağdura karşı işlenen zincirleme suç vardır. İlkinde suçlar arasındaki birliği aynı suçu işleme kararı, ikincisinde ise davranış sağlamaktadır[73]. Yasanın “tek bir fille” birden fazla kişiye karşı suç işlenmesi halinde de zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağını belirtmesi karışıklığa yol açmaktadır. Tek bir fiil ancak fikri içtimada olduğu gibi ancak kanunun farklı hükümlerini ihlal edebilir, yani tek bir fiille kanunun aynı hükmünün birden fazla ihlali mümkün değildir. Bu nedenle, TCK’nin 43/2. maddesinde yer alan “tek bir fiil” ifadesini “tek bir hareket” olarak kabul etmek daha isabetli görünmektedir[74]. Bu düzenlemeye göre, fail aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçu birden fazla işlerse tek bir cezaya muhatap olacak ancak bu cezada ¼ den ¾ e kadar artırım yapılacaktır[75].

            Zincirleme suç kavramının hangi hukuki temele oturtulması gerektiği konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır[76]. İlk görüşe göre, farklı suçların bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan zincirleme suç “gerçek” bir birliği ifade eder. Suç işleme kararı birden fazla suçu ayrılmaz bir biçimde bir araya getirmekte ve her bir ihlal zincirleme suçun bir parçasını oluşturmaktadır. Bu nedenle zincirleme suçta aslında tek bir suç bulunmaktadır[77]. İkinci görüşe göre, zincirleme suçta birden fazla suç bulunmakta ancak faildeki suç işleme kararındaki birlik nedeniyle “farazi” olarak bir birlik ortaya çıkmaktadır[78]. Bu görüşe göre, burada aslında birbirinden bağımsız birden çok suç bulunmakta ancak daha ağır bir cezanın ortaya çıkmasını engellemek amacıyla tek bir ceza artırılarak verilmektedir[79]. Bu kurumun tarihsel kökeninde, Ortaçağ’da Glossatörler ve Postglossatörlerin aynı suç tipini birden fazla ihlal eden failleri kanunlarda öngörülen ağır cezalardan (örneğin üç kez hırsızlık suçunu işleyen failin ölüm cezası ile cezalandırılması gibi) koruma düşüncesi yattığından ikinci görüşün daha isabetli olduğunu düşünmekteyiz[80].

            5237 sayılı TCK’nin 212. maddesinde özel bir içtima hükmünün getirildiğini görmekteyiz. Buna göre, “sahte veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” Bu maddenin uygulanabilmesi için, sahte belgenin kullanılması yanı sıra, belge kullanımı ile işlenen suçun ayrıca bir başka suça vücut vermesi gerekir[81]. E-TCK’de bu yönde açık bir hüküm bulunmasa da uygulamada, sahte resmi belge kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde hem sahtecilik hem dolandırıcılık suçundan ceza verilirken; sahte özel belge kullanılarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde özel belgede sahtecilik suçunun ancak kullanma halinde gerçekleşeceği ve aynı zamanda dolandırıcılık suçunun hile unsurunu oluşturacağı düşüncesiyle TCK’nin 79. maddesinde yer alan fikri içtima kuralları gereğince faile en ağır cezayı gerektiren dolandırıcılık suçundan ceza verilmekteydi. TCK’deki özel içtima kuralı nedeniyle bu durumda artık hem sahtecilik hem dolandırıcılık suçundan ceza verilmesi gerekmektedir[82].

  • RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK SUÇUNUN ZİNCİRLEME SUÇ OLARAK

İŞLENMESİNİN KOŞULLARI

            TCK’nin 43. maddesinin düzenleniş şeklinden de anlaşılacağı üzere burada suçların çokluğu kavramı karşımıza çıkmaktadır[83]. Bu nedenle zincirleme suç bakımından tespit edilmesi gereken ilk husus, birden çok suçun var olup olmadığı ve bu suçların tek bir suç işleme kararına bağlanıp bağlanamadığıdır[84]. Daha önce vurguladığımız üzere, tek bir hareket ile birden fazla suçun işlenmesi mümkündür. Örneğin tek bir sözle ya da tekrarlanan sözlerle bir kişiye ya da birden fazla kişiye hakaret suçu işlenebilir. Burada hareket tek olmasına rağmen mağdur sayısınca netice ve suç oluşacaktır. Çünkü hareket sayısı ne fiil ne de suç sayısını tespitte bir ölçüt değildir[85]. Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için yasa koyucu bazı koşulların bir araya gelmesini öngörmüştür. Failin bir kişiye karşı aynı suçu işleme konusundaki kararı sübjektif koşulu; birden çok sahtecilik fiilin bulunması ve fiillerin birden fazla sahtecilik suçunu ihlal etmesi, fiillerin farklı zamanlarda işlenmesi, fiillerin aynı kişiye karşı olması ise objektif koşulları oluşturmaktadır[86]  

  1. BİRDEN FAZLA SAHTECİLİK SUÇUNUN VARLIĞI 

            Zincirleme suç için mutlaka birden fazla fiilin varlığı ve her bir fiilin aynı suçu ihlal etmesi gerekir[87]. Ayrıca zinciri meydana getiren her bir suç tüm unsurlarıyla oluşmalıdır ki, zincirleme suç hükümleri uygulanabilsin[88]. TCK’nin 43. maddesi zincirleme suç için suçların çokluğunu esas aldığından zincirin halkalarından birinin kabahat diğerinin ise suç oluşması halinde zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır. Aynı şekilde, fiilin hukuki anlamda tekliğinin esas alındığı durumlarda birden fazla hareket olsa dahi ortada tek bir suç olduğundan zincirleme suç hükümleri devre dışı kalacaktır[89].

            Yukarıda kısmen değinildiği üzere yasa koyucunun seçimlik hareketli suç olarak düzenlediği suç tiplerinde, birden fazla seçimlik hareketin yapılması zincirleme suça değil tek suça vücut verecektir[90]. TCK’nin 204/1. maddesinde resmi belgede sahtecilik suçunun üç farklı seçimlik hareketin icrası ile işlenebileceği öngörülmüştür. Buna göre, fail hem sahte bir resmi belgeyi düzenlemiş, resmi bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmiş ya da resmi belgeyi kullanmış ya da sahte resmi belgeyi düzenlemiş/değiştirmiş ve ayrıca kullanmış olabilir. Failin birden fazla seçimlik hareketi gerçekleştirmiş olmasına rağmen burada hareketlerin hukuki tekliği söz konusu olduğundan zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır[91]. Ancak seçimlik hareketli suçun değişik zamanlarda işlenmiş ise seçimlik hareketli bir suçun zincirleme şeklinde ortaya çıkması söz konusu olabilir[92].

            Zinciri oluşturan sahtecilik suçlarından en az birinin tamamlanmış olmasına karşın diğerlerinin teşebbüs aşamasında kalması zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmeyecektir[93]. Kural olarak tamamlanmış suç ile teşebbüs aşamasında kalmış suç arasında var olan bir teselsül ilişkisinde tamamlanmış suç; suçun temel hali ile ağır cezayı gerektiren nitelikli hali arasında bir teselsül ilişkisi var ise nitelikli suç tipi esas alınarak artırım yapılmalıdır. Ancak teşebbüs halinde kalan sahtecilik suçunun cezası tamamlanmış suça göre daha ağır cezayı gerektiriyorsa bu durumda cezada zincirleme suça dayalı artırım teşebbüs aşamasında kalmış suç esas alınarak yapılmalıdır[94].

            Failin her bir fiili mutlaka aynı suça vücut vermelidir[95]. Aynı suçun temel şekli ile daha ağır ya daha hafif cezayı gerektiren nitelikli halleri aynı suç kavramı içinde kabul edilmiştir[96]. TCK’nin 204/1. maddesinde kamu görevlisi olmayan kişilerin (özel kişilerin) resmi belgede sahteciliği, 204/2. fıkrada ise, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu düzenlenmiştir. Kamu görevlisinin kendi görev alanına giren, görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belgenin düzenlemesinin yanı sıra kendi görev alanına girmeyen bir başka belgeyi düzenlemesi halinde fail hem TCK’nin 204/2 hem 204/1. maddesini ihlal etmiş olacak ancak her iki fiil ile sahtecilik suçu işlendiğinden koşullarının varlığı halinde fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.

            Failin hem resmi belgede sahtecilik hem de özel belgede sahtecilik fiillerini gerçekleştirilmesi halinde durum ne olacaktır[97]? Sahtecilik suçunun hem TCK’de hem özel bir yasada düzenlenmesi halinde ve failin her iki hükmü de ihlal etmesi durumunda zincirleme suç mu, yoksa gerçek içtima hükümleri mi uygulanacaktır? E-TCK’nin 80. maddesinde yer alan“aynı kanun hükmü” ile kastedilen aynı suç tipidir. Nitekim 5237 sayılı TCK’nin 43/1. maddesinde “aynı suç” ifadesine yer verilmiştir. Bu nedenle aynı bölümde düzenlenseler dahi, farklı suç tipleri aynı suç olarak kabul edilemez. Buna karşılık, farklı kanunlarda yer alsalar bile aynı suç tipleri söz konusu ise bunlar “aynı kanun hükmü”ya da “aynı suç” olarak değerlendirilir[98]. Bu nedenle, TCK’nin 204. maddesi ile 207. maddesindeki suç; TCK’nin 204/1. maddesinde düzenlenen sahtecilik suçu ile Askeri Ceza Kanunun 134. maddesinde düzenlenen sahtecilik suçları aynı suç kapsamında olduklarından zincirleme şekilde işlenebilmesi mümkündür[99].

  • BİRDEN FAZLA SAHTECİLİK SUÇUNUN DEĞİŞİK ZAMANLARDA             İŞLENMESİ

            Zincirleme suçta ihlallerin zamanı önem arz eder. Zincirin halkalarını oluşturan sahtecilik suçlarının aynı zaman diliminde gerçekleştirilmesi zincirin oluşumunu engelleyecektir. E-TCK’nin 80. maddesinden farklı olarak TCK’nin 43/1. maddesinde suçların “değişik zamanlarda” işlenmesi koşulu getirilmiştir[100]. Ancak yasada “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları tanımlanmamıştır. Bu nedenle, “değişik zaman” kavramında her somut olayın özellikleri göz önünde tutulmalı[101], failin suç işleme kararı esas alınmalı ve süre konusunda aşırıya kaçılmadan suçların değişik zamanlarda işlenip işlenmediği belirlenmelidir[102]. Yargıtay’ın bu konuda kesin ölçütler benimsediği söylenemez. Örneğin failin aynı gün nüfus müdürlüğüne sahte mernis doğum tutanağı düzenlettirip, aynı gün sahte belgeyi kullanarak nüfus müdürlüğünden sahte nüfus cüzdanı alma şeklinde oluşan olayda Yargıtay 11. CD’si aynı gün içerisinde yapılan birden fazla sahtecilik suçlarını aynı gün işlenmeleri, başka bir ifadeyle suçların değişik zamanlarda işlenmediği kabulünden hareketle tek suç kabul etmiştir[103]. Buna karşın failin muhtarlık sahte nüfus cüzdanı değiştirme belgesi aldıktan sonra, bu belge ile önce nüfus müdürlüğünden sahte nüfus cüzdanı ve ardından emniyet müdürlüğünden sahte pasaport düzenlettirmesi şeklinde gelişen olayda failin değişik zamanlarda üç kez sahtecilik suçunu işlemesi nedeniyle fail hakkında TCK’nin 43/1. maddesindeki zincirleme suç hükümleri uygulanmıştır[104]. Failin birden fazla sahte çeki aynı anda bir başkasına vermesi halinde, sahte belgelerin farklı tarihlerde düzenlendiği konusunda kesin bir tespite ulaşılamaması halinde[105] değişik zamanlarda suç işlenmesi söz konusu olmadığından zincirleme suç hükümleri uygulanmayacak ve tek suçun işlendiği kabul edilecektir. Ancak bu durumda sahte belgenin sayısal fazlalığı TCK’nin 61. maddesinde belirtilen cezanın belirlenmesi sırasında gözetilip cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak verilmesine neden olabilir[106].      

            Failin ileri tarihli olarak birden fazla sahte çek düzenleyerek kullanması halinde birden fazla sahtecilik suçu işlendiği ve her biri sahte çek düzenlenmesi bağlamında birden fazla fiil ve suç bulunduğu, bu nedenle TCK’nin 43/1. maddesinin uygulanması gerektiği düşünülebilir ise de[107], birbirini takip eden hareketlerle düzenlenen sahte çeklerin bir bütün olarak hukuki anlamda tek bir fiil oluşturması nedeniyle tek bir sahtecilik suçuna vücut verdiğini kabul etmek daha isabetli olacaktır.           

            Yargıtay genel olarak “aynı zaman” kavramını dar yorumlamaktadır. Sahtecilik suçunda birden fazla belge üzerindeki sahteciliğin kısa zaman aralığında gerçekleştirilmesi ya da birden fazla sahte belgenin kısa zaman aralığında düzenlenmesi durumlarında[108] fiillerin değişik zamanlarda işlenmediği kabul edilmekte ve fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmamaktadır[109].

            TCK’nin 43/2. maddesi suçların farklı zamanlarda işlenmesi yönündeki temel kuraldan ayrılmaktadır[110]. Birden fazla mağdurun söz konusu olduğu durumlarda zincirleme suç hükümleri ancak tek bir fiil varsa uygulanabilecektir. Kanaatimizce, maddenin düzenleniş biçimi problemlidir. Buradaki“tek bir fiil” ile kastedilenin  “tek bir hareket” olduğu anlaşılmaktadır. Tek fiille kanunun farklı hükümlerinin ihlali TCK’nin 44. maddesinde fikri içtima hali olarak düzenlenmiştir. Ceza hukukunda fiil sayısını belirleyen netice olduğuna göre, tek fiille kanunun aynı hükmünün birden fazla ihlali mümkün değildir. Birden çok mağdurun bulunduğu durumlarda birden çok netice ve dolayısıyla birden fazla fiil bulunmaktadır. Buna karşın hareket fiilden bağımsız olduğundan tek bir hareket ile birden fazla suçun işlenmesi mümkündür. Örneğin tek bir söz ile birden fazla kişiye hakaret halinde, tek bir hareket ancak mağdur sayısına bağlı olarak birden fazla fiil ve dolayısıyla birden fazla suç bulunmakta fakat TCK’nin 43/2. maddesindeki zincirleme suç hükümleri nedeniyle faile mağdur sayınca ceza verilmemektedir. Bu açıklamalar ışığında, TCK’nin 43/1 ve 43/2. maddelerinde düzenlenen farklı iki zincirleme suçun uygulanma koşullarının birbirinden farklı olduğunu söylemek yanlış olmaz. İlkinde birden çok hareketle aynı mağdura karşı, ikincisinde ise tek bir hareketle birden fazla mağdura karşı işlenen zincirleme suç söz konusudur[111].

            Resmi belgede sahtecilik suçunda TCK’nin 43/2. maddesinde düzenlenen zincirleme suç mümkün müdür? Yargıtay uygulamalarında bu yönde kararlara rastlamak mümkündür. Örneğin failin üzerinde ele geçirilen beş farklı kişi adına düzenlenmiş bulunan sahte pasaportlar nedeniyle fail hakkında TCK’nin 43/2. maddesi gereğince hüküm kurulması gerektiğinden bahisle verilen hükmün bozulmasına karar verilmiştir[112]. Kanaatimizce, burada TCK’nin 43/2. maddesi uygulanmaz. Zira burada suçun mağduru bu pasaportlarda ismi geçen kişiler değildir. Bu kişiler sadece suçtan zarar gören kişiler olabilir. Sahtecilik suçu ile korunan kamu güveni olduğundan bu suçun mağduru toplumdur. TCK’nin 43/1 ve 43/2. maddelerinde belirtilen “kişi” kavramını “mağdur” ya da “pasif süje”nin aynılığı şeklinde anlamak daha isabetlidir[113]. Belgelerin farklı tarihlerde düzenlendiğine dair bir kanıt yoksa sahtecilik suçunun topluma karşı işlenmesi nedeniyle fail hakkında sadece TCK’nin 204/1. maddesi bir kez uygulanmalıdır.

            Yargıtay iki farklı kişi adına düzenlenen bonoları şikayetçiye aynı anda verilmesi şeklinde gerçekleşen olayda sanık hakkında TCK’nin 43/2. maddesinin uygulanması gerektiğine hükmetmiştir[114]. Bu yaklaşımın temelinde yukarıda belirtildiği üzere, TCK’nin 43. maddesinde yer alan “kişi” kavramının gerçek kişi olarak kabulü anlayışı yattığından, adlarına sahte bono tanzim edilen kişiler suçtan zarar gören yerine suçun mağduru olarak kabul edilmektedir. Dava konusu olayda suçun mağduru toplum, adlarına sahte bono düzenlenen kişiler suçtan zarar gören kişilerdir. Bu nedenle sanık hakkında ne TCK’nin 43/1 ne 43/2. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Sanığın fiili bir kez TCK’nin 204/1. maddesinin ihlalinden ibarettir. Sahtecilik suçunun aynı kişiye karşı işlenmesi bölümünde bu konu ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.         

C. SAHTECİLİK SUÇUNUN AYNI KİŞİYE KARŞI İŞLENMESİ

            E-TCK’nin 80. maddesindeki düzenleme “bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde idi. Mülga düzenlemede müteselsil (zincirleme) suç hükümlerinde suçun işlenme zamanı ve mağdurun bir ya da birden fazla kişi olması konusunda herhangi bir sınırlama bulunmamaktaydı[115]. TCK’nin 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükmünün kapsamının önceki yasaya kıyasla daraltıldığı açıktır[116]. Eğer aynı kişiye karşı birden fazla aynısuçun işlenmesi söz konusu ise zincirleme suçtan bahsedilir. Mağdurun farklı kişiler olması halinde gerçek içtima hükümleri uygulanmalıdır[117].     

            Resmi belgede sahtecilik suçunun mağdurunun bizatihi toplumun kendisi olduğuna dair yaptığımız genel açıklamadan hareketle TCK’nin 43/1. maddesinin son cümlesinde yer alan “mağduru belli kişi olmayan suç” kavramı ile neyin ifade edilmek istendiğinin ortaya konulmasında yarar vardır. Maddeye 5377 sayılı yasa ile eklenen bu cümle ile mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda zincirleme suç hükümleri uygulanabilecektir[118]. Öğretide aile, toplum, devletler topluluğu gibi tüzel kişiliği bulunmayan kişi topluluklarının suç mağduru olamayacaklarını düşünenler bu tür suçlar için “mağduru belli olmayan suçlar” adı altında bir suç kategorisi önermişlerdir[119]“Mağduru belli olmayan suç” kavramının nasıl anlaşılması gerektiği konusu gerekçede yer almış, ancak bu normun hangi ihtiyaç nedeniyle konulduğu konusunda yeterli açıklamaya yer verilmemiştir[120]. Madde gerekçesinde rüşvet ve çevrenin kirletilmesi gibi suçlarda, toplumu oluşturan herkesin mağdur, ancak belirli bir kişinin mağdur olmadığı durumlarda zincirleme suç hükümlerini öncelikle uygulamak gerekir şeklindeki açıklama (her ne kadar gerekçenin bağlayıcı özelliği bulunmasa da) uygulamada ciddi karışıklıklara yol açabilecek niteliktedir. Bu durumda topluma, devlete ya da tüzel kişilere karşı işlenen suçların “mağduru belli olmayan suçlar” olarak değerlendirilebilmesi ve tek bir suç işlenmesi halinde dahi fail hakkında TCK’nin 43. maddesinin uygulanarak cezasının artırılması yolunu açacaktır ki, bu durumun suçların çokluğu halinde uygulanması gereken zincirleme suç kavramı ile örtüşmediği açıktır[121].         

            Resmi belgede sahtecilik suçunun mağduru toplumun bizatihi kendisidir. Bu nedenle mağduru belli olan bu suçun TCK’nin 43/1. fıkrasının son cümlesine eklenen “mağduru belli olmayan” suç olarak kabulü doğru değildir[122]. TCK’nin 43. maddesinde yer alan “kişi” kavramı ile ifade edilmek istenenin suçun mağduru olması gerektiğini belirtmiştik. Suçun mağduru gerçek kişi olmak zorunda olmadığından, başka bir ifade ile suçun mağduru tüzel kişi ve tüzel kişiliği bulunmayan aile, toplum ya da topluluklar da suçun mağduru olabileceğinden sahtecilik suçunun mağduru olan “toplumun” maddedeki “kişi” kavramı kapsamında kabul edilmesi gerekir.

            Yargıtay CGK yakın tarihli bir kararında[123]resmi belgede sahtecilik suçunda mağdurun kim olduğu ve bu suçta zincirleme suç hükümlerinin nasıl uygulanacağı konusunu tartışmıştır. Karara konu olan olayda sanıklar beş kişi hakkında gerçeğe aykırı olarak 20/07/2009-25/07/2009-28/07/2009 ve 29/07/2009 tarihlerinde suç tutanakları tutmuş ve yerel mahkeme sanıklar hakkında 5 kez E-TCK’nin 339/1 ve 59. maddelerini uygulayarak ayrı ayrı 10 yıl 30 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına hükmetmiş ancak özel dairece sanıkların fiillerinin zincirleme biçimde memurun resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturduğundan hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca “…resmi belgenin düzenlenmesinde, suçtan zarar gören toplumun yanında bir kimsenin mağduriyeti veya zararı da söz konusu ise, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz…sonuç olarak, adına sahte belge düzenlenmesi nedeniyle sahtecilikten mağdur olan kişi sayısınca sahtecilik suçunun oluştuğu ve sanıkların belge sayısınca cezalandırılmasında bir isabetsizlik olmadığı” gerekçesiyle itiraz edilmiştir. Kararda, birden çok belgede sahtecilik suçunun zincirleme suçu mu yoksa ayrı suçları mı oluşturduğu sorusunun çözümünde korunan hukuki yarar, mağdur ve suçtan zarar gören kavramlarının dikkatlice incelenmesi gerektiği, sahtecilik suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu ve bu suçun TCK’deki düzenleniş yerinin kamu güvenine karşı işlenen suçlar bölümünde oluşu dikkate alındığında bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamı olduğu, suçun belirli bir kişiye karşı işlenmesi halinde bu kişinin suçun mağduru değil suçtan zarar gören olduğu tespit edilerek, somut olayda kamu görevlisi olan sanıkların kısa zaman aralıkları içerisinde beş farklı kişi adına sahte belge düzenlenmesi şeklindeki olayda gerek E-TCK gerek TCK yönüyle sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşarak yapılan itirazı reddetmiştir. Yargıtay CGK’nin ulaştığı sonucu yukarıda açıklamaya çalıştığımız mağdur ve suçtan zarar gören kavramlarıyla kısmen örtüştüğünden isabetli bulmaktayız.

            Yargıtay CGK’nin yukarıda belirtilen kararda ulaştığı sonucun tam anlamıyla Ceza Dairelerince benimsendiği söylenemez. Bazı daire kararlarında suçtan zarar gören konumunda bulunan gerçek kişilerin halen mağdur olarak değerlendirildiğini görmekteyiz[124]. Örneğin failin farklı iki kişi adına düzenlenmiş bulunan sahte kimlikleri aynı anda yakalatmak şeklinde gelişen olayda, Yargıtay 11. CD’si failin gerçekte var olan iki farklı kişiye ait düzenlenmiş sahte belgeler hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağını, kişi sayısınca iki kez sahtecilik suçunun işlendiğini kabul etmiştir[125]. Kanaatimizce, bu yaklaşım zincirleme suç hükümlerine aykırıdır. Zira sahtecilik suçunun mağduru yukarıda belirtildiği gibi gerçek kişiler değil, bizatihi toplumun kendisidir. Bu durumda kendi adlarına sahte kimlik düzenlenen kişiler suçtan zarar gören sıfatıyla kamu davasına katılma hakkına sahiptir. Ancak suçtan zarar görenlerin birden fazla olması, suçun mağdurlarının da birden fazla olduğunu ve dolayısıyla birden fazla suç işlendiğini göstermez. Bu nedenle bu olayda sanık hakkında sahte belgelerin farklı tarihlerde düzenlendiği konusunda bir kanıt elde edilememesi durumunda TCK’nin 204/1. maddesinin bir kez uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz.         

            D. SAHTECİLİK SUÇUNU İŞLEME KARARINDA BİRLİK

            Zincirleme suça kimliğini veren sübjektif koşul, failin aynı suçu birden çok kez işleme kararındaki birliktir[126]. Failin bu kararı nedeniyle aslında birbirinden bağımsız olan birden fazla sahtecilik suçu birbirine bağlanmakta ve faile birden fazla suç işlemesine rağmen tek bir ceza verilmektedir[127]. Aynı suçu işleme kararı ile suç işleme kastı birbirinden farklıdır[128]. Aslında bu karar kasttan önce gelen ve hatta kastı da içine alan bir iradi durumu ifade etmektedir[129]. Zinciri oluşturan her bir suçta failde ayrı ve yeni bir kast bulunurken failin aynı suçu işleme konusundaki kararı suçları birbirine bağlamakta ve olaya zincirleme suç vasfını vermektedir[130]. Suçları birbirine bağlayan bu psikolojik bağ, “bir suç işleme kararının icrası”,“suç işleme konusundaki birlik” ya da “planda birlik” olarak adlandırılmaktadır[131].

Suçlar arasında kastın yenilendiğini gösteren uzun bir zaman aralığının bulunması ya da suçlar arasında aynı suçu işleme kararının bulunduğunu gösteren benzerliklerin bulunmaması halinde her bir fiil ayrı bir suçu oluşturacaktır[132]. Bu nedenle, birden fazla işlenen suçların aynı suçu işleme kararına bağlanabilmesi için her somut olayda suçların işleniş biçimindeki benzerlikler, suçların işlendiği zaman ve yer, olayların gelişimi ve oluşumu, suçla korunan hukuki yarar, suçlar arasındaki zaman aralığı gibi konular titizlikle değerlendirilmelidir[133]. Örneğin failin sahte nüfus cüzdanı kullanarak bir bankadan kredi çekmesinden sonra bir başka bankadan sahte belgelerle kredi çekmesi ve bir başkasına sahte çek etmesi şeklinde gelişen olayda sanıkta aynı suçu işleme kararının varlığından bahsedilemeyeceği, her bir fiilinde sahtecilik suçunu işleme kastının yenilendiğini kabul edilebilir[134]. Ancak bu kabul kast açısından doğru olsa da, failin birden fazla sahtecilik suçunu işleme kararı kapsamında hareket etmesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına engel olmadığını düşünmekteyiz.

            Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin başlangıçtan itibaren genel bir niyet ve suç işleme kararı kapsamında hareket etmesi gerekir. Failin çıkan fırsatlardan yararlanmak amacıyla suç işlemesi ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır[135]. Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediğinin tayininde suçlar arasındaki süre oldukça önemlidir. Buradan hareketle, işlenen suçlar arasında kısa zaman aralıklarının bulunması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Suçlar arasındaki sürenin ne olması gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete ve suç işleme konusundaki tek karara dayandırılabiliyorsa zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.

            Yargıtay CGK asker kaçağı olan failin yakalanmamak amacıyla sahte nüfus cüzdanı düzenleterek kullanması, ardından sahte nüfus cüzdanı ile uyumlu olacak şekilde sahte pasaport düzenleterek, bu pasaportu 19/03/2006-27/06/2006 tarihlerinde ülkeye giriş çıkış çıkış işlemlerinde kullanması ve nihayetinde 04/01/2008 tarihinde sahte belgelerin yapılan aramalarda ele geçmesi şeklinde gelişen olayda failde suç işleme kararında bir birlikten bahsedilemeyeceğine hükmetmiştir. Zira başlangıçta yakalanmamak amacıyla sahte kimlik düzenlettirip kullanan sanığın, daha sonra yurt dışına çalışmak amacıyla gidebilmek için sahte pasaport düzenlettirip kullanması fiilleri arasında failde kasttan önce gelen bir niyet ve bir suç işleme kararının varlığından bahsetmek olası değildir. Fail yeni bir neden ortaya çıktıkça sahte belge düzenlettirip kullanmış ve her bir olay için yenilenmiş bir suç işleme kararı ile hareket etmiş olduğundan fail hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması söz konusu olamayacağından failin iki kez belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmasına dair yerel mahkeme hükmünü onamıştır[136].

SONUÇ

            Kanun zincirleme suçu tüm suçlar için kabul etmemiştir. TCK’nin 43/3. maddesinde kasten öldürme, yaralama, işkence ve yağma suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı belirtildiğinden resmi belgede sahtecilik suçunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması konusunda yasal bir engel bulunmamaktadır.

            Failin birden fazla aynı ya da farklı suç tipini ihlal etmesine rağmen, suçların içtimaı yolu ile faile tek bir ceza verilmesinin failin gereksiz ve kusurunu aşan bir şekilde cezalandırılmaması ve aynı zamanda failin neticeten haksız bir yarar sağlamasının önüne geçilmesi düşüncesi vardır. TCK’nin 43. maddesinde suçların içtimaı hallerinden birisi olan zincirleme suç düzenlenmiştir. Maddenin ilk ve ikinci fıkralarında uygulama koşulları birbirinden farklı iki tür zincirleme suç söz konusudur.

            TCK’nin 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suçun aynı kişiye karşı işlenmesi gerekir. Maddede belirtilen “kişi” kavramını“suçun mağduru” olarakdüşünmek gerekir. Suçun mağdurunun kim olduğunun belirlenmesinde suçun hukuki konusu temel alınmalıdır. Buradan hareketle suçun mağduru, ceza normu tarafından korunan ve suç fiili ile ihlal olunan varlık ya da menfaatin hamili olarak tanımlanabilir. Suçun mağduru gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de suçun doğası elverdiği sürece suçun mağduru olabilir. Hatta tüzel kişiliği bulunmayan aile, toplum veya devletler topluluğu gibi topluluklar da kendilerine ait varlık ve menfaatlerin mevcudiyeti halinde suçun mağduru olabilirler. Mağdur kavramı ile çoğu zaman karıştırılan “suçtan zarar gören” kavramı aynı şeyi ifade etmemektedir.

            Resmi belgede sahtecilik suçu TCK’de “kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenmiştir. Kanun koyucunun bu suçu düzenlediği bölüm itibariyle suçla korunan üstün hukuki menfaatin “kamu güveni” olduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle resmi belgede sahtecilik suçunun mağduru kamu, başka bir ifade ile toplumun bizatihi kendisidir. Resmi belgede sahtecilik suçunun mağduru belli olduğundan bu suçun TCK’nin 43/1. fıkrasının son cümlesine eklenen “mağduru belli olmayan” suç olarak kabulü doğru değildir. TCK’nin 43/1. maddesinde yer alan kişi kavramı ile ifade edilen gerçek kişi olmadığından ve suçun mağduru tüzel kişi ve tüzel kişiliği bulunmayan toplum gibi topluluklar da olabileceğinden resmi belgede sahtecilik suçunun mağduru olan toplumun maddede belirtilen“kişi” kavramının kapsamında kabul edilmesi gerekir. Bu nedenle TCK’nin 43/1. maddesinde yer alan “bir kişi” ibaresinin kaldırılması ya da bu ibarenin “aynı mağdur” ibaresi ile değiştirilmesi daha isabetli olacaktır.

            Yargıtay sahtecilik suçunun mağdurunun gerçek kişi mi yoksa toplum mu olduğu konusunda kesin bir çözüm üretememiştir. Ancak Yargıtay CGK 22/04/2014 tarih ve 2013/11-397 e. ve 2014/202 k. sayılı ilamında sahtecilik suçunun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamı olduğu ve eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin suçun mağduru değil suçtan zarar gören olduğu sonucuna ulaşarak yukarıda açıklamaya çalıştığımız resmi belgede sahtecilik suçunda mağdur ve suçtan zarar gören kavramlarından ne anlaşılması gerektiği konusunda önemli bir adım atmıştır.

KAYNAKÇA

AKBULUT, Berrin,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017.

ARSLAN, Çetin/AZİZAĞAOĞLU, Bahattin,Yeni Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara, Asil Basım Dağıtım, 2004.

ASLAN, M. Yasin,Askeri Ceza Kanunu’nda ve Türk Ceza Kanunu’nda Sahtecilik Suçları, Ankara, Bilge, 2018.

ARTUÇ, Mustafa, “Zincirleme Suç”, Terazi Aylık Hukuk Dergisi,Sayı: 28, 2008, ss. 45-66.

ARTUK, M. Emin/GÖKCEN, Ahmet/YENİDÜNYA, A. Caner,Uygulamalı Ceza Hukuku, Ankara, Adalet, 2014.

ARTUK, M. Emin/GÖKCEN, Ahmet, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017.

CENTEL, Nur/ZAFER, Hamide/ÇAKMUT, Özlem,Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul, Beta, 2014.

ÇOLAK, Haluk: “Dolandırıcılık ve Sahtecilik Suçlarında Suçların İçtimaı ve Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulanması”, Prof. Dr. Feridun Yenisey’e Armağan, Cilt: 1, 2014, ss. 289-325.

DEMİRBAŞ, Timur,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2017.

DÜLGER, Murat Volkan, “Suçların Birleşmesine İlişkin Tanımlar, Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Leges Ceza Hukuku Dergisi, Cilt 1, S. Ocak-Nisan 2014.ss.4-87.

DONAY, Süheyl,Türk Ceza Kanunu Şerhi, İstanbul,Beta,  2007.

DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir,Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel KısımCilt 2, İstanbul, Beta, 1997.

DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir,Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Genel Kısım, Cilt 1, İstanbul, Beta, 1994.

GÜNGÖR, Devrim,Resmi Belgelerde Sahtecilik Suçu, Ankara, Yetkin, 2010.

ERDEM, Mustafa Ruhan, “Belgede Sahtecilik Suçları”, Türk Ceza Kanununun 2 Yılı, CHD Yayınları, İstanbul, 2008, ss. 447-474.

EREM, Faruk,Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Kanunu Cilt 1, Ankara, Seçkin, 1984.

EREM, Faruk,Türk Ceza Kanunu Şerhi Genel Hükümler, Ankara, Seçkin,1993.

ERMAN, Sahir,Sahtekârlık Cürümleri, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1970.

ERMAN, Sahir/ÖZEK, Çetin,Ceza Hukuku Özel Bölüm Kamu Güvenine Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 1996.

ESEN, Sinan: Anlatımlı ve İçtihatlı Malvarlığına Karşı Suçlar Belgede Sahtecilik ve Bilişim Alanında Suçlar, Ankara, Adalet, 2007.

GÖKCEN, Ahmet, Belgede Sahtecilik Suçları, Ankara, Adalet, 2013.

GÖKTÜRK, Neslihan,Fikri İçtima, Ankara, Adalet, 2013.

GÖKTÜRK, Neslihan, “Türk Hukukunda Suçların İçtimaı”, CHKD, Cilt:2, Sayı:1-2, 2014. ss. 31-59.

HAFIZOĞULLARI, Zeki,“5237 Sayılı Kanunun 43/1. Maddesine 2005/5377 Sayılı Kanunla Eklenen “Mağduru Belli Bir Kişi Olmayan Suçlarda da Bu Fıkra Hükmü Uygulanır” Hükmü Hakkında” http://www.baskent.edu.tr/~zekih/diger-yazilar-ve-makaleler/makaleler/(erişim tarihi: 10/12/2015)

HAFIZOĞULLARI, Zeki,Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, US-A,2008.

HAFIZOĞULLARI, Zeki/ÖZEN, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, US-A, 2017.

HAKERİ, Hakan,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet,2017.

İÇEL, Kayıhan,Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Beta, 2017.

İÇEL, Kayıhan,“Görünüşte Birleşme (İçtima) İlkeleri ve Yeni Türk Ceza Kanunu”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:14, 2008, ss. 35-49.

KATOĞLU, Tuğrul, “Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 61 (2), 2012. ss. 657-692.

KEYMAN, Selahattin,“Cürmi Fiilin Yapısal Unsuru Olarak Hareket”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: XL,1988,  ss. 121-171.

KOCA, Mahmut/ÜZÜLMEZ,  İlhan,Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2013.

KOCA, Mahmut/ÜZÜLMEZ, İlhan,Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017.

KUNTER, Nurullah,Suçun Maddi Unsurları Nazariyesi, İstanbul, 1953.

MAHMUTOĞLU, Fatih Selami/KARADENİZ, Serra,Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler Şerhi, İstanbul, Beta, 2017.

OKUYUCU-ERGÜN, Güneş,Türk Ceza Hukukunda Zimmet Suçu, Ankara, Çakmak, 2008.

OKUYUCU-ERGÜN, Güneş,“Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, 2013, ss. 1065-1086.

ÖZBEK, Veli/KANBUR, Mehmet Nihat/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/TEPE, İlker,Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2017.

ÖZBEK, Veli/KANBUR, Mehmet Nihat/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/TEPE, İlker: Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Seçkin,2017.

ÖZEN, Mustafa,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara,Adalet,  2017.

ÖZEN, Mustafa,Ceza Hukuku Özel Hükümler Dersleri, Ankara,Adalet, 2017.

ÖZGENÇ, İzzet,Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2017.

ÖZTÜRK, Bahri/ERDEM, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Ankara, Seçkin, 2017.

SANCAR, Türkan Yalçın,“Yeni Türk Ceza Kanununda Zincirleme Suç”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 70, 2007, ss. 244-259.

SANCAR, Türkan Yalçın,Müteselsil Suç, Ankara, Seçkin, 1995.

SANCAR, Türkan Yalçın / KÖPRÜLÜ, Timuçin,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Savaş, 2018.

SARI, İsmail,“Zincirleme Suç”, Adalet Dergisi, Sayı: 47, 2013, ss.154-172.

SOYASLAN, Doğan,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Yetkin, 2016.

SOYASLAN, Doğan,Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara,Yetkin, 2016.

ŞEKER, İdris: “Zincirleme Suç”, “http://www.acikerisim.selcuk.edu.tr”, (erişim tarihi: 24/06/2016)

TANERİ, Gökhan,Uygulamadan Örnek Hükümlerle Sahtecilik Suçları, Ankara, Savaş, 2017.

TOROSLU, Nevzat/TOROSLU, Haluk,Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara, Savaş, 2018.

TOROSLU, Nevzat,Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara, Savaş, 2013.

TOROSLU, Nevzat,Cürümlerin Tasnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, Ankara, Sevinç, 1970.

TAŞDEMİR, Kubilay,Açıklamalı-İçtihatlı Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, Ütopik Grafik, 2013.

TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Ruhan/ÖNOK, Murat,Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara, Seçkin, 2017.

ÜNVER, Yener,Ceza Hukukuyla Korunması Amaçlanan Hukuksal Değer, Ankara, Seçkin, 2003.

YURTCAN, Erdener,Yargıtay Kararları Işığında Sahtecilik Suçları, Ankara, Türkiye Barolar Birliği,2015.

YÜKSEKTEPE, Mert Asker,Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Daireleri ve Yargıtay İlamları ile Belgede Sahtecilik, Ankara, Aristo, 2018.

ZAFER, Hamide,Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Beta, 2016.


*              Hakim, İstanbul Anadolu Adliyesi, 52. Asliye Ceza Mahkemesi, yildirim42@hotmail.com

[1]           DONAY, Süheyl, Türk Ceza Kanunu Şerhi, İstanbul, Beta, 2007, s. 296 vd; ASLAN, M. Yasin, Askeri Ceza Kanunu’nda ve Türk Ceza Kanunu’nda Sahtecilik Suçları, Ankara, Bilge,  2018, s. 44; KOCA, Mahmut / ÜZÜLMEZ, İlhan, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017, s. 678; ÖZEN, Mustafa, Ceza Hukuku Özel Hükümler Dersleri, Ankara, Adalet, 2017, s. 620; ARSLAN, Çetin / AZİZAĞAOĞLU, Bahattin, Yeni Türk Ceza Kanunu Şerhi, Ankara, Asil Basım Dağıtım, 2004, s. 848 vd; GÖKCEN, Ahmet, Belgede Sahtecilik Suçları, Ankara, Adalet, 2013, s. 151. TCK’nin 204. maddesi 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu (E-TCK)’nun 339, 340, 341, 342, 346, 350, 355, 356. maddelerinde düzenlenen memur ve memur olmayan kişilerin işlediği suç tiplerinin tamamını tek madde altında toplamıştır. E-TCK’de yer alan “evrak” kelimesinin yerine Türkçe olan “belge” kelimesinin tercih edilmesi isabetli olmuştur.

[2]           http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5a8f0459c185b1.36366710 (erişim tarihi 08/12/2015) Evrak, varaka kelimesinin çoğulu olup kağıtlar, resmi kurumlarda işlem gören belgeler olarak tanımlanmaktadır.

[3]              ERMAN, Sahir / ÖZEK, Çetin, Ceza Hukuku Özel Bölüm Kamu Güvenine Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 1996. s. 224; YURTCAN, Erdener, Yargıtay Kararları Işığında Sahtecilik Suçları, Ankara, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2015, s. 72;  Yargıtay’ın bir kararında belge “…hukuki bir hüküm ifade eden, bir hakkın doğumuna, bir olayın kanıtlanmasına yarayan yazı…” olarak tanımlanmıştır. (11. CD, 27/03/2014 tarih ve 2012/22192 esas ve 2014/5927 karar sayılı ilam)

[4]           GÜNGÖR, Devrim, Resmi Belgelerde Sahtecilik Suçu, Ankara, Yetkin, 2010, s. 45; YÜKSEKTEPE, Mert Asker, Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Daireleri ve Yargıtay İlamları ile Belgede Sahtecilik, Ankara, 2018, s. Aristo, 44.

[5]                “… resmi evrakta sahtecilik suçlarının konusunu oluşturan belgenin, taşınabilen bir şey üzerine yazılıp da hukuki hüküm ifade eden, bir olayı kanıtlamaya yarayan, üzerinde yazıların bulunduğu nesne olduğu,  TCK’nin 204. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, belgenin varlığının kabulü için yazılı kağıdın bulunmasının zorunlu olmadığı, bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde de diğer unsurların varlığı durumunda, belgeden söz edilebileceği, bu bakımdan araç plakalarının da resmi belge olarak kabulü gerekeceğinin vurgulanması karşısında, sahte plaka oluşturulması ve bu plakanın bilerek kullanılması fiillerinin TCK’nin 204/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu…” (11. CD, 24/04/2014 tarih ve 2012/24245 esas ve 2014/7938 karar sayılı ilam)

[6]                 “…sübutu halinde aracın motor ve şase numarası üzerinde change işlemi yapmak suretiyle, trafik tescil ve araç ruhsat kaydının dayanağı olan işlemlerde sahtecilik sonucunu doğuran eylemlerin, TCK’nin 204/1. maddesindeki “resmi belgede sahtecilik” suçunu oluşturduğu gözetilmeyerek, aracın motor ve şase numarası üzerinde yapılan değişiklik eyleminde resmi belgede sahtecilik suçunun unsuru bulunmadığı yönündeki hatalı gerekçeyle, muayene işleminde sahtecilik eyleminden herhangi bir değerlendirme de yapılmadan ve gerekçe gösterilmeden yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması, yasaya aykırı…” (11. CD, 05/11/2013 tarih ve 2012/29124 esas ve 2013/16042 karar sayılı ilam)

[7]                 “…Resmi belge, kamu görevlisi veya hukuken yetkili kabul edilen görevli tarafından yasa gereğince yerine getirdiği fonksiyona dayanılarak düzenlenen belgedir. Belgenin dayanağı olan mevzuatta belgenin esas olarak hangi ögeleri, hangi nitelikleri taşıyacağı ve diğer biçimsel koşulları belirtilmiş olabilir. Özetle;  Devlet bürokrasisinin ürettiği bir belge olan resmi belge, o bürokrasinin gerektirdiği, o tür belge için öngörülen biçim koşullarını taşımalıdır…” (11. CD, 10/06/2014 tarih ve 2014/11407 esas ve 2014/11392 karar sayılı ilam)

[8]                 TAŞDEMİR, Kubilay, Açıklamalı-İçtihatlı Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, Ütopik Grafik, 2013, s. 295. Yazar bizim de katıldığımız üzere TCK’de belgenin tanımı yapılmamış olmakla, belgenin taşıması gereken yazılı olmak, düzenleyeni bilinebilir olmak, bir içeriğe sahip olmak ve taşınabilir olmak koşullarını elektronik belgelerin de haiz olduğunu, elektronik belgelerde yapılan sahtecilik eylemlerinin TCK’deki sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılmasının suç ve cezada yasallık ilkesine aykırı olmadığını düşünmektedir; GÜNGÖR, s. 50-51. Yazar TCK’ye bir hüküm eklenerek elektronik belgelerde yapılan sahteciliklerin doğrudan cezalandırılmasını önermektedir. TANERİ, Gökhan, Uygulamadan Örnek Hükümlerle Sahtecilik Suçları, Ankara, Savaş, 2017, s. 162.

[9]                 TANERİ, s. 168 vd; GÜNGÖR,s. 36 vd. Belgeyi düzenleyenin belli olmaması halinde yazının hukuken bir anlam ifade etmediği açıktır. Çoğunlukla belgenin altındaki isim ve imza düzenleyeni belirler. Kural olarak imzanın el yazısı ile atılması gerekir. Borçlar Kanunu (BK)‘nun 14, 2525 sayılı Soyadı Kanununun 2, Türk Ticaret Kanunu (TTK)‘nun 668. maddesi imzanın nasıl olması gerektiğine dair düzenlemeler içerir. 5070 sayılı kanunun 5. maddesi güvenli elektronik imzanın, elle atılan imza ile aynı hukuki sonucu doğurduğunu belirtmektedir. Aynı yasanın 5/2. maddesi kanunların resmi şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukuki işlemlerin ve teminat sözleşmelerinin elektronik imza ile yapılamayacağını hükme bağlamıştır. Örneğin Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 205. maddesindeki mal rejimi sözleşmesi, TMK’nin 374. maddesindeki aile malları ortaklığı sözleşmesi, TMK’nin 532. maddesindeki resmi vasiyetname, BK’nin 213. maddesindeki gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi resmi şekle bağlanmıştır. Evlilik sözleşmesi ise yasanın özel bir merasime tabi tuttuğu hukuki işleme örnek teşkil eder.

[10]               GÖKCEN, s. 95; ERDEM, Mustafa Ruhan, “Belgede Sahtecilik Suçları”, TCHD Yayınları, İstanbul, 2008, s. 452; ÖZEN, Özel Hükümler, s. 595.

[11]ÖZBEK, Veli Özer/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/TEPE, İlker,Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2017, s. 815. Yazarlar resmi belgeninüç unsuru bünyesinde taşıması gerektiğini belirtmektedirler; a) Kamu görevlisi tarafından düzenlenmesi, b)Düzenlenen belge ile kamu görevlisinin görevi arasında nedensellik bağı olmasını, c) Zorunlu şekil şartlarını taşıması.

Madde gerekçesinde,  resmi belge “bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulanma kabiliyetinin olması halinde dahi, resmi belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır” şeklinde tanımlanmıştır.

[12]               Kamusal faaliyet ve kamu görevlisi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. OKUYUCU-ERGÜN, Güneş,Türk Ceza Hukukunda Zimmet Suçu, Ankara, Çakmak Yayınevi, 2008, s. 9-17; MAHMUTOĞLU, Fatih Selami/KARADENİZ, Serra,Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler Şerhi, İstanbul, Beta, 2017, s. 60 vd.

[13]               ERMAN / ÖZEK, s. 365 vd; YURTCAN, s. 74. Yazar kamusal faaliyeti Anayasa ve kanunlarda belirlenen usullere göre verilmiş bir siyasal kararla bir hizmetin kamu adına yürütülmesi olduğunu, bu faaliyetin sürekli, süreli veya geçici olmasının bir önemi olmadığını, bu bağlamda avukat, noter, bilirkişi, tercüman ve hatta tanık kamusal faaliyetin icrasına bağlı olarak kamu görevlisi olduğunu belirtmektedir; GÜNGÖR, s. 52 vd.

[14]               GÖKCEN, s. 104; ERDEM, s. 452 vd. Yazar resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği olarak, kanunda öngörülen usul ve formalitelere uygun olarak düzenlenmesi gerektiğini belirtmektedir.

[15]               TEZCAN, Durmuş / ERDEM, Ruhan / ÖNOK, Murat, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Ankara, Seçkin, 2017, s. 898; SOYASLAN, Doğan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Yetkin, 2016, s. 500 vd; KOCA /ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 678; TAŞDEMİR, s. 280 vd. Sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerin mutlaka kanunda gösterilmesi gerekir. Örneğin Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 204. maddesindeki mahkeme ilamları, Noterlik Kanunun 82. maddesindeki noterlerin resen düzenledikleri belgeler, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nun 222. maddesindeki duruşma tutanakları, 298 sayılı yasanın 178. maddesindeki seçim kurullarının düzenlediği tutanaklar bu niteliktedir. Buna karşın, yasaların açıkça sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli resmi belge olarak belirtilmeyen her türlü resmi belge aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli belge statüsündedir.

             “…Orman muhafaza memuru olan sanıkların, sahte orman suç tutanağı ve sevk pusulası düzenlemekten ibaret eylemlerinin,  6831 sayılı Yasanın 82/4. maddesi uyarınca suç tutanaklarının kanunen “sahteliği sabit oluncaya kadar” değil, “aksi kanıtlanıncaya kadar” geçerli belgelerden olup suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı Yasanın 339/1 ve sonradan yürürlüğe 5237 sayılı Yasanın 204/2. maddelerinde düzenlenen “memurun resmi belgede sahteciliği” suçunu oluşturduğu…” (11. CD, 04/06/2012 tarih ve 2009/10795 esas ve 2012/10611 karar sayılı ilam)

[16]              KOCA / ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 680; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE,Özel Hükümler, s. 818; GÖKCEN, s. 110; “…Seyahat çekinin TCK’nin 210. maddede sayılan resmi belge hükmündeki belgeler arasında yer almaması ve TTK’da sayılan kambiyo senetlerinden olmaması karşısında, sanığa yüklenen eylemin özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden, resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması…” (11. CD, 10/05/2016 tarih ve 2015/797 esas ve 2016/4295 karar sayılı ilam)

[17]               ERMAN/ÖZEK, s. 251; YURTCAN, s. 75. Yazar sahteciliğin beş duyu organı ile anlaşılabilir nitelikte olması halinde belgenin aldatıcılık özelliğine sahip olacağını, ancak özel bir incelemeye tabi tutulması durumunda belgenin sahte olduğunun anlaşılması halinde aldatıcılık niteliği haiz sahte bir belgenin varlığını kabul etmek gerektiğini belirtmektedir; SOYASLAN, Özel Hükümler, s. 493; TAŞDEMİR, s. 268. Yargıtay uygulamalarına göre, sahteciliğin pek bariz, açık ve ilk görüşte anlaşılması halinde aldatma yeteneği yoktur. Aldatma yeteneği belgede sahtecilik suçunun unsurudur. TCK’nin 204/1. fıkrasının lafzından sanki aldatma yeteneği yalnızca sahte belgenin değiştirilmesi seçimlik hareketinde aranılıyor gibi bir anlam çıkarmak mümkün ise de, gerek öğretide gerek uygulamada aldatma yeteneği tüm seçimlik hareketler için geçerli olduğu kabul edilmektedir.

[18]               YURTCAN, s. 73; GÜNGÖR, s. 24.“…Öte yandan, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmi belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği ya da başka bir ifadeyle iğfâl kâbiliyeti suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte (nesnel) bulunup bulunmadığı ve beş duyuyla ilk bakışta anlaşılabilir olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Ceza Genel Kurulunun 09.10.2012 gün ve 335-1804 ile 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararlarında da; muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği ve bu nedenle aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir…” (CGK, 17/02/2015 tarih ve 2013/727 esas ve 2015/1 karar sayılı ilam)

[19]               ÖZEN, Özel Hükümler, s. 590; GÖKCEN, s. 142; YURTCAN, s. 73; TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s. 902. Yazarlar belgede sahtecilik suçu için yasada zarar kavramına yer verilmemiş ise de, zarar doğurmayan veya en azından böyle bir tehlike yaratmayan sahteciliğin cezalandırılmaması gerektiğini düşünmektedirler.

             “…TCK’nin 204. maddesindeki…suç, seçimlik hareketli suç olarak düzenlendiğinden, maddede sayılan hareketlerden birinin gerçekleştirilmesi yeterli olup, ayrıca bir zarar veya tehlikenin doğması gerekmez…” (21. CD, 03/12/2015 tarih ve 2015/3647 esas ve 2015/5829 karar sayılı ilam)

[20]               TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s. 469; KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 682; ARSLAN/AZİZAĞAOĞLU, s. 850.

“…Görüldüğü üzere hem 765 sayılı TCK hem de 5237 sayılı TCK’de nüfus cüzdanı ve pasaportlarda sahtecilik “seçimlik hareketli” bir suç olarak düzenlenmiştir. Seçimlik hareketli suçlar, suçun kanuni tanımında gösterilen alternatifli hareketlerden herhangi birisinin işlenmesi ile tamamlanabilen suçlardır. Seçimlik hareketlerin tamamının işlenmesi şart olmayıp, bir tanesinin işlenmesi suçun oluşması için yeterlidir. Seçimlik hareketlerden birkaçı ya da hepsi birlikte işlenmiş olsa dahi tek suç oluşacak ancak bu durum TCK’nin 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde tutulabilecektir. Seçimlik hareketlerden birisi tamamlanmış ise diğeri teşebbüs aşamasında kalsa dahi suç tamamlanmış kabul edilecektir. Bu suçlarda, suç tarihi en son seçimlik hareketin yapıldığı tarih olup dava zamanaşımı da bu tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır…” (CGK, 12/02/2013 tarih ve 2012/11-1445 esas ve 2013/54 karar sayılı ilam);

             “…Resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir, ikinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belge üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır. Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur. Kullanma mütemadi suç şeklinde de gerçekleşebilir…” (11. CD, 10/02/2014 tarih ve 2012/17371 esas ve 2014/2190 karar sayılı ilam)

[21]               KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 682; TAŞDEMİR, s. 266. Gerçekte var olmayan bir resmi belgenin fail tarafından mevcutmuş gibi düzenlenmesi resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Sahte belge düzenlemeyi “taklit” belge düzenlemek olarak kabul etmek gerekir. Sahtecilik belgenin tamamına ya da bir kısmına ilişkin olabilir. Kamu görevlisi olmayan fail, belgeyi tamamen sahte olarak düzenleyebileceği gibi, kamu görevlisi tarafından düzenlenen bir belgeyi değiştirerek de sahte belge oluşturabilir.

[22]               KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 682; TAŞDEMİR, s. 269. Kamu görevlisi olmayan ya da kamu görevlisi olup da suça konu belgeyi düzenleme yetkisi bulunmayan kişinin gerçek bir resmi belge üzerinde başkalarını aldatacak biçimde değiştirilmesi bu suça vücut verir.

[23]               TAŞDEMİR, s. 271. Kullanma, belgenin amacına uygun olarak ilgili bir kişi, yer veya dairede mevzuat gereği zorunlu olması nedeniyle ibraz edilmesi veya işleme konulması şeklinde gerçekleşebilir; KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 680.

[24]               ARTUK, M. Emin/GÖKCEN, Ahmet,Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017, s. 469 vd; KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 680. GÜNGÖR, s. 81 vd. Bu fıkrada kamu görevlisi olan fail tarafından kendi görev alanına giren bir belgenin seçimlik hareketlerle sahte olarak düzenlenmesi, değiştirilmesi, gerçeğe aykırı olarak belge düzenlenmesi ve sahte resmi belgenin kullanılması düzenlenmiştir;

[25]            TOROSLU, Nevzat,Cürümlerin Tasnifi Bakımından Suçun Hukuki Konusu, Ankara, Sevinç Matbaası, 1970, s. 120 vd; TOROSLU, Nevzat,Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara, Savaş, 2013, s. 101. Varlık, insanın ihtiyaçlarını tatmine elverişli her şeyi ifade eder. Menfaat ise, kişi ile varlık arasında var olan ve kişinin ihtiyacını gidermek için varlığı kullanmasına olanak veren ilişkidir. Aslında bu kavramlar sadece cezai korumanın konusunu değil, aynı zamanda suçun gerçek özünü oluştururlar. Varlık ya da menfaatler maddi veya manevi nitelikte olabilir; TOROSLU, Nevzat/ TOROSLU, Haluk, Ceza Hukuku Genel Kısım, Ankara,Savaş, 2018, s. 109. ÜNVER, Yener,Ceza Hukukuyla Korunması Amaçlanan Hukuksal Değer, Ankara, Seçkin, 2003, s. 58 vd. Yazar “hukuki varlık ya da menfaat” yerine “hukuki değer” kavramını tercih etmektedir; SOYASLAN, Doğan,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Yetkin,2016, s. 236. Yazar hukuki himayenin konusunu zarar verilen değer olarak kabul etmektedir; HAFIZOĞULLARI, Zeki,Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, US-A, 2008, s. 221. Suçun hukuki konusundan, hukukça korunan “hukuki değer” veya “hukuki menfaat” denen varlık, yani ceza normunun bir ceza tehdidi ile olası saldırılardan korumayı amaçladığı “şey” anlaşılır. Aslında değer, beşeri bir ihtiyacı tatmine yarayan her şey iken; menfaat, ihtiyaç sahibi süje ile diğer süjeler arasındaki ilişkiyi ifade ettiğinden bu iki kavram birbirinden farklı olmakla birlikte, her ikisi de aynı gerçeği iki farklı açıdan ifade ettiğinden bu iki terim eş anlamlı olarak kullanılmaktadır; DEMİRBAŞ, Timur,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2017, s. 552. Suçun hukuki konusu öğretide hukuksal değer, menfaat, hukuken korunan menfaat, hukuken korunan yarar, hak veya yarar, hukuki çıkar, hukuki değer gibi farklı kavramlarla ifade edilmektedir; ÖZTÜRK, Bahri/ERDEM, Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Ankara, Seçkin, 2017, s. 191. Yazarlar suçun hukuki konusunu suçla korunan hukuki yarar (suç tipini meşru kılan ideal değer) olarak tanımlamaktadırlar.

[26]            TOROSLU, Suçun Hukuki Konusu, s. 72; EREM, Faruk,Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku, Cilt 1, Ankara, Seçkin, 1984, s. 260;  ARTUK, M. Emin/GÖKÇEN, Ahmet/YENİDÜNYA, Ahmet Caner,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet, 2014, s. 281; ÖZBEK, Veli/KANBUR, Mehmet Nihat/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/TEPE, İlker,Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara,Seçkin, 2017, s. 198.

[27]           TOROSLU / TOROSLU, s. 110; GÜNGÖR, s. 17.

[28]           TOROSLU/ TOROSLU, s. 110; OKUYUCU-ERGÜN, Güneş, “Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması”, Prof. Dr. Nur Centel’e Armağan, MÜHF Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, 2013, s. 1067.

[29]             ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, Özel Hükümler, s. 823; ARSLAN/AZİZAĞAOĞLU, s. 849; SOYASLAN, Özel Hükümler, s. 493; GÜNGÖR, s. 17 vd; ERDEM, s. 447; ESEN, Sinan, Anlatımlı ve İçtihatlı Malvarlığına Karşı Suçlar Belgede Sahtecilik ve Bilişim Alanında Suçlar, Ankara, Adalet, 2007, s. 451.

[30]               ERMAN, Sahir, Sahtekârlık Cürümleri, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1970, s. 6; GÜNGÖR, s. 22. Yargıtay Ceza Genel Kurulu (CGK) sahtecilik suçunun hukuki konusunda aynı değerlendirmeyi yapmaktadır “…Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır…” (CGK, 10/06/2014 tarih ve 2012/6 esas ve 2014/323 karar sayılı ilam)          

[31]http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5a8f04620ab055.89762092(erişim tarihi: 24/06/2016)

[32]               HAFIZOĞULLARI, Genel Hükümler, s. 229; DEMİRBAŞ, s. 556 vd; ÖZGENÇ, İzzet, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2017, s. 206. Yazar mağdur kavramını suç konusunun ait olduğu kişi olarak tanımlamaktadır.

[33]          TOROSLU, Genel Kısım, s. 104; TOROSLU/ TOROSLU, s. 112.

[34]          ARTUK/GÖKÇEN/YENİDÜNYA, s. 283; SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 233; ÖZGENÇ, s. 207.

[35]  EREM, Ümanist Doktrin, s. 251; KATOĞLU, Tuğrul, “Ceza Hukukunda Suçun Mağduru Kavramının Sınırları”, AÜHFD, Sayı: 61(2), 2012, s. 659-662; HAFIZOĞULLARI, Genel Hükümler, s. 229; TOROSLU/ TOROSLU, s. 114; TOROSLU, Genel Kısım, s. 105. Bu tanımdan hareketle, hukuken korunan varlık ya da menfaatin hamilinin gerçek kişi, tüzel kişi ve hatta tüzel kişiliğe sahip olmayan kollektif organizmalar (aile, toplum ve devletler topluluğu) da suçun mağduru olabilirler; Aksi yönde ÖZGENÇ, s. 208 vd. Yazar bütün suçların bir mağduru olduğunu ancak mağdurun sadece gerçek kişi olabileceğini, devlet ya da başkaca tüzel kişiliklerin mağdur olamayacaklarını belirtmektedir.

[36]           TOROSLU/ TOROSLU, s. 113; KATOĞLU, s. 661. Yazar suç ile ihlal olunan varlık ya da menfaatlerin sahibi olarak tanımlanması gereken mağdur kavramının yanlış kullanıldığını, suçun mağdurunun suçtan zarar gören herkesin değil, fiil ile ihlal olunan ve cezai korumanın konusunu oluşturan varlık ya da menfaatin sahibini anlamak gerektiğini vurgulamaktadır.

[37]           DÖNMEZER, Sulhi / ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım Cilt 2, İstanbul, Beta,    1997, s. 426 vd; TOROSLU/ TOROSLU, s. 116; KATOĞLU, s. 662-663. Yazar Türk Hukukunda suçun mağduru, şikayetçi ve suçtan zarar gören kavramları arasındaki sınırı belirsizleştiren ve belli bir anlayış çerçevesinde bu kavramların kullanılmadığı yasal düzenlemelerin bulunduğuna vurgu yapmaktadır. CMK’nin 234. maddesinde sadece mağdur ve şikayetçinin hakları düzenlenmiş ancak davaya katılmayı düzenleyen 237. maddesinde mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların davaya katılabileceği öngörülmüştür. CMK’nin 234. maddesinde ise mağdur ve şikayetçinin kanun yollarına başvurulabilmesi için davaya katılma koşulu getirilmiş, ancak 260. maddesinde katılanın, katılma isteği reddedilmiş, karara bağlanmamış veya katılan sıfatını alabilecek ölçüde suçtan zarar görmüş olanların kanun yollarına başvurabileceği belirtilmiştir. Buradan hareketle kanun yollarına başvurmak için suçtan zarar görenin kamu davasına katılmasına gerek bulunmamaktadır ki, bu hükümler kendi arasında çelişkilere neden olmaktadır.

[38]             GÖKCEN, s. 195. Yazar her suçun bir mağduru olduğunu, mağdurun ancak gerçek kişi olabileceğini, buna karşın tüzel kişilerin sadece suçtan zarar gören olabileceklerini, TCK’nin 204/1. maddesindeki sahtecilik suçunun kamu güveni aleyhine işlenen suç olması nedeniyle, suçun mağdurunun toplumu oluşturan herkes olduğunu belirtmektedir; ÇOLAK, Haluk, “Dolandırıcılık ve Sahtecilik Suçlarında Suçların İçtimaı ve Zincirleme Suç Hükümlerinin Uygulanması”, Prof. Dr. Feridun Yenisey’e Armağan, İstanbul, Beta, 2014, s. 299. Aynı yönde ARTUÇ, Mustafa, “Zincirleme Suç”, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Sayı 28, 2008, s. 58; Aksi yönde ÖZGENÇ, s. 208 vd. Yazar suçun mağdurunun ancak gerçek kişi olabileceği kuralından hareketle bu tür suçlarda toplumun değil ama toplumu oluşturan herkesi suçun mağduru olarak kabul etmektedir.

[39]               ÖZEN, Mustafa,  Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017, s. 326; KATOĞLU, s. 672.

[40]             Aksi görüş için bkz. KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 681; KATOĞLU, s. 683-684; ÖZEN, Genel Hükümler, s. 330

[41]            “…Belgede sahtecilik suçlarında suçun konusu belge olup korunan hukuki yarar kamu güvenidir ve suçun geniş anlamda mağduru toplumu oluşturan bireylerdir. Nitekim belgede sahtecilik suçlarına ilişkin TCK’nin 204-212 maddeleri Kanunun Kamu Güvenine Karşı Suçlar bölümünde yer almaktadır. Bununla birlikte belgede sahtecilik suçunun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkündür…” (11. CD, 15/05/2014 tarih ve 2012/25874 esas ve 2014/9573 karar sayılı ilam)

[42]            ÖZEN, Genel Hükümler, s. 782; ÖZGENÇ, s. 582.

[43]        DEMİRBAŞ, s. 531; GÖKTÜRK, “Türk Hukukunda Suçların İçtimaı”, CHKD, Cilt: 2, Sayı: 1-2, 2014, s. 31; ÖZEN, Genel Hükümler, s. 782.

[44]           TOROSLU/ TOROSLU, s. 358; SANCAR, Türkan Yalçın, “Yeni Türk Ceza Kanununda Zincirleme Suç”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı: 70, 2007, s. 246.

[45]               KOCA, Mahmut/ÜZÜLMEZ,  İlhan, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 2013, s. 471; ÖZGENÇ, s. 582; GÖKTÜRK, Neslihan, Fikri İçtima, Ankara, Adalet, 2013, s. 17 vd. Yazar suç teorisindeki fiil ile içtima öğretisindeki fiil kavramlarının farklı olduğunu, ceza muhakemesinde fiil kavramının uyuşmazlığı oluşturan olayı ifade ettiğini; suç teorisinde ise, fiil temel kavram olduğunu ve icrai ya da ihmali nitelikte fiil olmaksızın suç kavramının düşünülemeyeceğini belirtmektedir.

[46]               TOROSLU / TOROSLU, s. 357 vd; ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 6. Fiil kavramı öğretide “hareket”, “eylem” ya da “davranış” gibi terimlerle ifade edilmektedir. Yazarlar, suçun dinamik unsuru olan fiili “belirli bir amaca yönelen ve kişinin iradesine bağlı dış dünyada etki doğuran icrai ya da ihmali bir insan davranışı” olarak tanımlamaktadır.

[47]              KEYMAN, Selahattin, “Cürmi Fiilin Yapısal Unsuru Olarak Hareket”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: XL. 1988, s. 121; ÖZGENÇ, s. 166. KUNTER, Nurullah, Suçun Maddi Unsurları Nazariyesi, İstanbul, 1953, s. 3 vd; EREM, Ümanist Doktrin, s. 271 vd. Hareket suçun dinamik yönünü gösterir. Hareket icrai ya da ihmali olabilir. Her iki halde de bir davranış gereklidir. Kanunun suç saymadığı bir fiilden kimseye ceza verilemeyeceği kuralından hareketle ve fiilin hareket ve neticeyi kapsaması karşısında yasanın hangi hareketin fiili oluşturduğunu da göstermesi gerekir. Ancak çoğu halde ya neticenin ya da salt hareketin belirtilerek fiillerin tanımlanması mümkündür. (Örneğin kasten öldürme suçunda sadece netice suç tipinde yer almakta ve hangi hareketlerin bu neticeyi meydana getireceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır.) Netice suçun unsuru olan hareketin sonucu anlamında düşünülmelidir. Suçlar neticeli ve neticesiz suç olarak tasnif edilebilir. Neticesiz suç, sırf hareket suçudur. Kanunun belirli bir davranışı cezalandırdığı sırf hareket suçlarında netice suçun bir unsuru değildir. TOROSLU, Genel Kısım, s. 123. Modern ceza hukukunda suç her şeyden önce bir fiilden ibarettir. Suçun maddi unsurunu oluşturan fiil bünyesinde pozitif (davranış, yasanın gerekli görmesi halinde sonuç ve davranış ile sonuç arasındaki nedensellik bağı) ve negatif (hukuka uygunluk nedeninin bulunmaması) unsurları taşımalıdır.

[48]            İÇEL, Kayıhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Beta, 2017, s. 262. Yazar “fiil” kavramını “eylem” olarak kabul etmekte ve eylemi hareket, sonuç ve bunlar arasındaki nedensellik bağı olarak ayırmaktadır. Bu alt unsurlar hukuki açıdan tanımlanmalıdır. Örneğin hukuki anlamda değer taşıyan hareket, kişiye yükletilmiş hukuksal yükümlülüklere aykırı olan ve kanunun suç saydığı sonuçlara neden olan hareket iken, sonuç kanunun suç saydığı sonuç olarak değerlendirilmelidir. ÖZEN,Genel Hükümler, s. 783 vd; HAKERİ, Hakan,Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017, s. 645.

[49]               DÖNMEZER, Sulhi/ERMAN, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım Cilt 1, İstanbul, Beta,    1994, s. 369 vd; EREM, Ümanist Doktrin, s. 265 vd; KEYMAN, s. 122. Yazara göre hareket hem icrai hem ihmali insan davranışlarını ifade ederken, hareketin dış dünyada getirdiği ve ceza normlarınca önemli sayılan etkiler neticeyi; illiyet bağı ise hareketle neticenin arasında var olması gereken bağı ifade eder. Bazı suç tiplerinin sırf hareket suçu yani neticesiz suç olmaları karşısında netice ve illiyet bağı zorunlu kurucu unsur değildir. Buna karşın bir suçun asgari objektif unsuru “hareket”tir. SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 248 vd. Yazar fiil terimini kanunun suç olarak düzenlediği hareket ya da hareketler ve bunların doğurduğu netice ya da neticeler (zarar) olarak tanımlamaktadır.

[50]             ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 16. Yazarlar neticeyi insanın dış dünyaya yansıyan ihmali veya icrai davranışından, dış dünyada meydana gelen değişiklik olarak tanımlamaktadırlar. Bu görüşe göre, netice fiilin bir alt unsuru değil, ondan bağımsız suçun maddi unsurlarından biridir; GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 34. Örneğin tek bir kurşun ile kişi kişinin yararlanmasında netice sayısına göre iki kasten yaralama suçu bulunduğu kabul edilir; SANCAR, Türkan Yalçın / KÖPRÜLÜ, Timuçin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Savaş, 2018, s. 441; HAKERİ, s. 646.

[51]               HAFIZOĞULLARI, Zeki / ÖZEN, Muharrem, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, US-A, 2017, s. 168 vd; ŞEKER, İdris, “Zincirleme Suç”, http://acikerisim.selcuk.edu.tr (erişim tarihi 24/06/2016) s. 7; İÇEL, Genel Hükümler, s. 239-248. Yazar Alman öğretisinin fiilin tek olup olmadığının tespitinde hareket kavramını referans kabul ettiğini belirtmektedir. Bu anlayışta sonuç kanuni tipin içinde görülmekte ve fiil sadece hareketten ibaret kabul edilmektedir. Ayrıca fiil kavramı yasada suç kavramı ile özdeş olarak kullanılmaktadır. Yazar ceza hukukunda artık suçun hareket unsurunun açıklığı kavuştuğunu, ceza hukukunda önem arz eden hareketin “bireyin iradesi ürünü olan ve suçun diğer unsurları ile bağlantı içinde sonuç alt unsurunu gerçekleştiren ya da gerçekleştirmeye elverişli nitelik gösteren icrai ya da ihmali insan davranışı” olduğunu belirtmektedir.

[52]CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide / ÇAKMUT, Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul, Beta, 2014, s. 222 vd; DÖNMEZER/ERMAN, Genel Kısım Cilt 2, s. 369 vd.

[53]     MAHMUTOĞLU/KARADENİZ, s. 1044 vd; ÖZGENÇ, s. 625. Yazar birden fazla kişinin ölümü ile sonuçlanan bomba örneğinde fail hakkında gerçek içtima hükümlerinin uygulanmasının temel dayanağını TCK’nin 43/3. maddesi olarak açıklamaktadır.

[54]               ZAFER, Hamide, Ceza Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, Beta, 2016, s. 507; GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 59.

[55]               KOCA/ÜZÜLMEZ, Genel Hükümler, s. 498; GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 32.

[56]               ZAFER, s. 493; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 246.

[57]               ZAFER, s. 493; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 246.

[58]               TOROSLU, Genel Kısım, s. 334; ZAFER, s. 496; SANCAR/KÖPRÜLÜ, s. 442.

[59]               GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 41; TOROSLU, Genel Kısım, s. 335.

[60]               İÇEL, Kayıhan, “Görünüşte Birleşme (İçtima) İlkeleri ve Yeni Türk Ceza Kanunu”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:14, 2008, s. 35-49; ZAFER, s. 489.

[61]            İÇEL, Görünüşte Birleşme, s. 36. Bu durumda genel normun uygulanmaması mantıki bir önermedir. Gerçekte hem genel hem özel norm aynı hukuki menfaatleri korumaktadır. Ancak özel norm genel normun bütün unsurlarını bünyesinde taşımakla birlikte, ayrıca bazı özel unsurları da yapısında taşımaktadır. Özel normu genel norm karşısında önceleyen unsur bu ek özellik ya da unsurdur. Eğer fiil özel normda düzenlenen bu özelliklerin kapsamına girmiyorsa genel norm uygulanmalıdır. Örneğin TCK’nin 204/2. maddesi kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu düzenlemiş iken, 204/1. maddesinde genel olarak resmi belgede sahtecilik suçu düzenlenmiştir. Failin kamu görevlisi olması halinde özel norm olan 204/2. maddesi devreye girecek ve genel norm olan 204/1. maddesi uygulanmayacaktır. s. 40-42; ZAFER, s. 499.

[62]               TOROSLU/TOROSLU, s. 359; TOROSLU, Genel Kısım, s. 334. Aslında bir bileşik suç olan yağma suçunda yasa maddesindeki tanımın aksine diğerlerinin unsuru olmamakta, suçlar birleşip bileşik suç olarak nitelendirilen yeni bir suçu oluşturmaktadırlar. Bileşik suçta kanuni bir birleşme vardır. Kanunda açıkça gösterilmemiş hallerde, örneğin sahte belgeyi kullanarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi halinde tek suç değil iki ayrı suç bulunmaktadır. Zira kanun bu suçların birini diğerinin unsuru veya ağırlatıcı nedeni saymamıştır; ZAFER, s. 499; SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 264. Örneğin hırsızlık (TCK madde 141) ve cebir (TCK madde 108) suçlarının birleşmesi ile yağma (TCK madde 148) suçu oluşmakta ve hırsızlık ve cebir suçları yağma suçunun birer unsuru haline dönüşerek bağımsızlıklarını yitirmektedir; İÇEL, Görünüşte Birleşme, s. 45. Aynı şekilde TCK’nin 292/2. maddesinde cezaevinden firarın cebir ya da tehdit kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde cebir ve tehdit firar suçunun ağırlaştırıcı nedeni haline dönüşmektedir.

[63]               DÖNMEZER/ERMAN, Genel Kısım Cilt 2, s. 375 vd; EREM, Ümanist Doktrin, s. 361.

[64]               TOROSLU/TOROSLU, s. 367 vd; SANCAR/KÖPRÜLÜ, s. 442; CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 496; TOROSLU, Genel Kısım, s. 344-345. Örneğin alenen cinsel saldırı suçunda tek fiil ile hem TCK’nin 102, hem 105. maddeleri; cinsel tacizde bulunmak kastıyla alenen cinsel organın gösterilmesi halinde ise, tek fiil ile hem TCK’nin 105, hem 225. maddesi ihlal edilmektedir.

[65]               ZAFER, s. 513; TOROSLU/TOROSLU, s. 367 vd; TOROSLU, Genel Kısım, s. 344-345. Örneğin tek mermi ile iki kişinin öldürülmesi halinde TCK’nin 82. maddesi iki kez ihlal edilmiş olacaktır. Ancak buradaki ihlal tek fiilden değil, iki fiilden kaynaklanmaktadır. Tek bir hareketin tek bir sonuç meydana getirmesi kadar, birden fazla sonuç meydana getirmesi mümkündür.

[66]               DEMİRBAŞ, s. 548 vd: ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 68. Yazarlar tek fiil ile birden fazla kişiye hakareti (TCK madde 125), tek şikayet dilekçesi ile birden fazla kişiye iftirada bulunulmasını (TCK madde 267), tek fiil ile birden fazla kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması (TCK madde 105), tek fiile birden fazla kişinin tehdit edilmesi (TCK madde 106), tek fiil ile birden fazla kişinin hürriyetinden yoksun kılınması (TCK madde 109) hallerinde TCK’nin 43/2. maddesinin uygulanması gerektiğini belirtmektedirler; GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 44-45.

[67]               ZAFER, s. 518; GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 50. Örneğin failin mağdurun otomobiline sprey boya ile hareket içerir sözler yazması halinde aynı fiil ile hem hakaret, hem mala zarar verme suçları işlenmesine rağmen failin cezai sorumluluğu en ağır cezayı gerektiren mala zarar verme suçuna göre belirlenecektir;  ÖZGENÇ, s. 560 vd.

[68]               MAHMUTOĞLU/KARADENİZ, s. 1094 vd; ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 69. Örneğin evin yakılması sonucu bir başkasının ölümü söz konusu ise hem TCK’nin 170, hem 82/1-c. maddesi ihlal edilmektedir. Gözlüklü birinin gözüne yumruk atılmasında hem TCK’nin 86 ya da 87, hem 151. maddesi ihlal edilmekte, ancak TCK’nin 44. maddesi gereğince faile en ağır cezayı gerektiren suçun cezası uygulanmaktadır.

[69]               SANCAR/KÖPRÜLÜ, s. 440; ZAFER, s. 515; GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 51. Yazar bu durumun haksızlık muhtevasının tüketilmesi ilkesinin bir ihlali olduğunu, bu nedenle işlenen suçlardan en ağırına göre verilecek cezanın belirlenmesi sırasında hakime bir takdir yetkisi verilmesi gerektiğini, ya da mevcut düzenleme içerisinde en ağır cezanın belirlenmesi sırasında işlenen suçların sayısı esas alınarak cezanın yukarı sınırına doğru çekilmesini önermektedir.

[70]             DEMİRBAŞ, s. 548 vd: GÖKTÜRK, Suçların İçtimaı, s. 55.

[71]            EREM,Ümanist Doktrin, s. 367; İÇEL,Genel Hükümler, s. 589.

[72]               TOROSLU/TOROSLU, s. 361; TOROSLU,Genel Kısım, s. 336-337. Zincirleme suç fikri içtimadan farklıdır. Fikri içtimada tek bir fiil ile birden çok hüküm ihlal edilirken ve dolayısıyla birden çok farklı suç işlenirken, zincirleme suçta birden çok fiille kanunun aynı hükmü birden çok ihlal edilmekte ve dolayısıyla birden çok suç işlenmektedir; ÇOLAK, s. 290-291. Zincirleme kelimesi “müteselsil”, “ardı ardına gelen”, “birbirini izleyen”, “dayanışmalı” anlamlarına gelmektedir. TCK’nin 43. maddesi zincirleme suçun uygulanma alanını E-TCK’ye göre önemli ölçüde daraltmıştır.

[73]        SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 252; ÖZEN, Genel Hükümler, s. 797.

[74]        TOROSLU/TOROSLU, s. 363; TOROSLU,Genel Kısım, s. 338; SANCAR,Zincirleme Suç, s. 251.

[75]               İÇEL, Genel Hükümler, s. 589.  Örneğin çalıştığı mağazanın kasasındaki paranın tamamını çalmayı düşünen fail, farklı zamanlarda kısmi olarak parça parça parayı çalan failin fiilinde zincirleme suç vardır.

[76]               SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 251; SARI, İsmail, “Zincirleme Suç”, Adalet Dergisi, Sayı: 47, 2013, s. 156. 

[77]               ZAFER, s. 501; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 248.

[78]               EREM, Ümanist Doktrin, s. 377; SANCAR/KÖPRÜLÜ, s. 437; CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 502; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 248. Yazar zincirleme suçu farazi bir birlik olarak değerlendiren görüşe katılmakta, zincirleme suçun bağımsız bir suç olmadığını, cezaların içtimaı ile ilgili kurallara bir istisna teşkil ettiğini belirtmektedir.

[79]               ZAFER, s. 501.

[80]               AKBULUT, Berrin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Adalet, 2017, s. 706; TOROSLU, Genel Kısım, s. 337; TOROSLU/TOROSLU, s. 361; DEMİRBAŞ, s. 537 vd: SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 251; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 247. ÇOLAK, s. 292; SARI, s. 157 vd. TCK’nin 43. maddesi E-TCK’de yer alan “bir suç sayılır” ibaresi yerine “bir cezaya hükmedilir” ifadesini tercih etmekle, kanun koyucunun zincirleme suçta her bir fiilin ayrı suç olma özelliğini kabul ettiğini ve suç çokluğu görüşünü benimsediğini belirtmek gerekir.

[81]               ARTUK/GÖKCEN, s. 478; KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 701; GÜNGÖR, s. 102. Örneğin failin sahte belgeyi kullanarak dolandırıcılık suçunu işlemesi halinde iki suç söz konusu olacaktır. Ancak sadece sahte belgenin düzenlenip ardından kullanılması ve ancak bir başka suça vücut vermemesi halinde failin ayrıca cezalandırılması söz konusu olmaz. Yine, sahtecilik suçunun bir başka suçun unsuru ya da ağırlaştırıcı nedeni olması halinde bileşik suç olacağından içtima hükümleri uygulanmayacaktır. Örneğin zimmet suçunun zimmetin açığa çıkmasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde ağırlaştırıcı neden söz konusu olduğundan fail sadece TCK’nin 247/2. maddesinden sorumlu olacaktır. Bunun için failin sahtecilik suçunu zimmet suçunu gerçekleştirirken işlemiş olmalıdır. İşlenen zimmet suçunu gizlemek amacıyla sonradan belgede sahtecilik suçunun işlenmesi durumunda gerçek içtima hükümleri uygulanmalıdır.

[82]               TAŞDEMİR, s. 173. Benzer bir özel içtima düzenlemesi 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunun 4/5. maddesinde yer almaktadır. Ayrıca TCK’nin 245. maddesi banka ve kredi kartlarındaki sahtecilik fiilleri ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 37. maddesinde de sahtecilik suçu düzenlenmiştir; “…5237 sayılı TCK’nin 212. maddesinin “sahte resmi veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklindeki düzenlemesi karşısında hem “dolandırıcılık” hem de “özel belgede  sahtecilik” suçundan  ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken suça konu özel belgelerin dolandırıcılık suçlarının unsuru olduğundan bahisle beraatine karar verilmesi…) (11. CD, 03/05/2011 tarih ve 2011/2145 esas ve 2011/2345 karar sayılı ilam)

[83]            DEMİRBAŞ, s. 538; ASLAN, s. 49.

[84]               ZAFER, s. 538; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 247.

[85]               TOROSLU/TOROSLU, s. 368; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 249. Bir hareketi oluşturan ve aynı kişiye yönelen davranışların çokluğu da birden çok suça ve dolayısıyla zincirleme suça vücut vermez. Faaliyetlerin aynı amaca yönelmesi ve faaliyetler arasında kayda değer bir zaman aralığının bulunmaması hareketin tek olduğunu gösterir. Bu nedenle, bir ağaçtan birden çok meyve çalmak fiilinde olduğu gibi, başlı başına suç teşkil etmeyen ve aynı hareketi oluşturan davranışlar zincirleme suç oluşturmazlar.

[86]               İÇEL, Genel Hükümler, s. 591; SANCAR/KÖPRÜLÜ, s. 439.

[87]               SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 254; ARTUÇ, s. 47; ÇOLAK, s. 294.

[88]               ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, Genel Hükümler, s. 537; ÇOLAK, s. 298.

[89]             CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 503;

[90]               ÖZGENÇ, s. 173; MAHMUTOĞLU/KARADENİZ, s. 1056; SANCAR/KÖPRÜLÜ, s. 438; ÇOLAK, s. 298. “…Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 12.02.2013 gün ve 2012/11-1445, 2013/54 sayılı kararında da açıklandığı üzere, hem 765 sayılı TCK hem de 5237 sayılı TCK’de resmi belgede sahtecilik suçunun “seçimlik hareketli” bir suç olarak düzenlediği, seçimlik hareketli suçlar suçun kanuni tanımında gösterilen, alternatifli hareketlerden herhangi birisinin işlenmesi ile tamamlanabilen suçlardan olup, bu tür suçlarda seçimlik hareketlerin tamamının işlenmesi şart olmayıp, bir tanesinin işlenmesinin suçun oluşması için yeterli bulunduğu,  seçimlik hareketlerden sahte belgeyi bilerek kullanmak fiilinin de devamlılık gerektirdiği cihetle, sanığın katılana ait sürücü belgesinde fotoğraf değişikliği yaparak hakkında yürütülen birden fazla ve farklı tarihli adli soruşturmalarda kullanması şeklinde meydana gelen olayda TCK’nun 204/1. maddesi uyarınca ceza tayini gerekirken ayrıca koşulları oluşmayan zincirleme suça ilişkin anılan Yasanın 43/1. maddesi de uygulanarak fazla ceza tayini…” (11. CD, 16/03/2016 tarih ve 2015/9733 esas ve 2016/2360 karar sayılı ilam)

[91]               ZAFER, s. 538; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, Genel Hükümler, s. 537; Aksi görüş için bkz. SANCAR, Türkan Yalçın,  Müteselsil Suç, Ankara, Seçkin, 1995, s. 68.

[92]               GÜNGÖR, s. 104; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 250; “…Motorlu araç trafik belgesindeki 09.02.2006 ve 14.03.2007 tarihli iki adet muayenenin sahte olduğu iddiasından ibaret olayda, sanığın suça konu iki adet muayene işlemini farklı tarihlerde yaptırıp yaptırmadığı araştırılıp, bu hususa ilişkin kanıtların nelerden ibaret olduğu tartışılarak, muayenelerin farklı tarihlerde yapıldıklarının tespiti halinde, her iki muayene işlemi arasında geçen süre de nazara alınarak eylemlerin TCK’nin 43. maddesinde belirtilen bir suç işleme kararının icrası kapsamında zincirleme olarak gerçekleştirildiğinin kabul edilemeyeceği ve yenilenen kasıtlarla birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilen iki ayrı suçtan ceza verilmesi gerektiği, muayene işlemlerinin farklı tarihlerde yapıldıklarının kanıtlanamaması halinde ise, TCK’nin 43. maddesinin uygulanabilmesi için “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesinin” zorunlu olduğu, resmi belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlardan olup madde metninde belirtilen seçimlik hareketlerden herhangi birisinin işlenmesiyle suçun tamamlanacağı, sahte resmi belgeyi düzenleyen ve kullanan kişinin aynı kişi olması durumunda bile birden fazla sahtecilik eylemi değil, tek bir sahtecilik suçunun işlendiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu, suç tarihinde yapılan kontrolde motorlu araç trafik belgesinin muayene hanesindeki farklı tarihlerde yapıldığı saptanamayan 2 adet muayene işleminin sahte olduğunun tespit edildiğinin anlaşılması karşısında, TCK’nin 43/1. maddesindeki zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, eylemin kül halinde TCK’nin 204/1. maddesinde öngörülen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı ancak, sanığın güttüğü amaç ve saik, suç konusunun önemi, kastın yoğunluğu ve sahte işlem sayısı dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde suçun zincirleme şekilde işlendiğinin kabulü ile temel cezanın TCK’nin 43. maddesi uyarınca artırılması suretiyle fazla ceza tayini…” (11. CD, 28/05/2014 tarih ve 2012/27490 esas ve 2014/10433 karar sayılı ilamı)

[93]               CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 503; ZAFER, s. 633.

[94]               ZAFER, s. 511; TAŞDEMİR, s. 179.

[95]               İÇEL, Genel Hükümler, s. 600;  ARSLAN/AZİZAĞAOĞLU, s. 179.

[96]               ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 67; SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 254; TOROSLU, Genel Kısım, s. 339.  Yasada açık hüküm bulunmamakla birlikte “aynı suç” kavramına bir suçun teşebbüs halinde kalmış şekli de dahildir.

[97]               AKBULUT, s. 716. Yazar Yargıtay’ın resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçunu aynı suç olarak değerlendirmesini eleştirmektedir. ÖZEN, Özel Hükümler, s. 619. Yazar Yargıtay CGK’nin 19/11/2013 tarih, 2012/11-1376 e. ve 2013/458 k. nolu ilamına konu olan sanığın farklı zamanlarda iki resmi belge ve iki özel belge kullanılması olayında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması yönündeki kararını eleştirmektedir. Yazara göre bu durumda iki resmi belgede sahtecilik ve iki özel belgede sahtecilik ayrı ayrı zincirleme suç hükümleri uygulanması gerekir.

“…Sahte sürücü belgesi ile araç kiralama sözleşmesi imzalandığı, sözleşmeden kaynaklanan hakların ve aracın kullanıldığı bu şekilde özel belgenin kullanılması unsurunun gerçekleştiği anlaşıldığından, eylemin zincirleme şekilde işlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı cihetle…” (11.CD, 04/06/2015 tarih ve 2013/9629 esas ve 2015/26750 karar sayılı ilam)

[98]               İÇEL, Genel Hükümler, s. 601; ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, Genel Hükümler, s. 537; ARTUÇ, s. 56.

[99]               TAŞDEMİR, s. 181; ÇOLAK, s. 17. Aksi görüş için bkz. KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 705.

[100]             CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 505; ÇOLAK, s. 296. Yasada değişik zamanlarda işlenen suçlar aynı nitelikteki suçlar bakımından zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Ancak suçlar arasındaki sürenin makul olup olmadığı ve failde aynı suçu işleme kararının bulunup bulunmadığı her somut olayın özelliği göz önünde tutularak belirlenmelidir. Bu zorunludur, zira yasada aynı zaman ve değişik zaman kavramları ile değişik zamanların aralığı konusunda her hangi bir açıklama bulunmamaktadır.

[101]             HAKERİ, s. 632; KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 703; TAŞDEMİR, s. 179. Yazar “aynı zaman” kavramının dar yorumlanmamasını, çok kısa zaman aralıklarının da aynı zaman dilimi içerisinde kabul edilmesi gerektiğini, bu bağlamda birden fazla belge üzerindeki sahteciliğin kısa zaman aralığında yapılması ya da birden fazla sahte belgenin kısa zaman aralığında üretilmesini de “aynı zaman” kavramı içinde değerlendirmektedir.

[102]             MAHMUTOĞLU/KARADENİZ, s. 1082 vd;

[103]             “…TCK’nin 43. maddesi uyarınca; “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda   bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi” durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olup, sanıkların, nüfus müdürlüğüne düzenlettirdiği 25.06.2008 tarihli mernis doğum tutanağı ile aynı gün nüfus cüzdanı alması şeklinde oluşan eyleminde,  TCK’nin 43. maddesinin uygulanma olanağı bulunmadığı gözetilmeden…” (11. CD, 14/05/2014 tarih ve 2012/26697 esas ve 2014/9425 karar sayılı ilam)

[104]             Yargıtay 11. CD’nin 28/02/2013 tarih ve 2012/1186 esas ve 2013/3386 karar sayılı ilamı.

[105]             Yargıtay 11. CD’nin 11/04/2013 tarih ve 2011/11814 esas ve 2013/6107 karar sayılı ilamı. Bu davada, sanık görevli polis memurlarına bir başkası adına düzenlenmiş birden fazla sahte kimlik, görev otosu kartı, üyelik kartı ibraz etmiş, savunmasında sahte nüfus cüzdanını yolda bularak üzerindeki fotoğrafı kendi fotoğrafı ile değiştirdiğini, bir kaç ay sonra da diğer sahte belgeleri düzenlettirerek kullanmaya başladığını belirtmiştir. Daire haklı olarak belgelerin farklı zamanlarda düzenlenip kullanıldığının kanıtlanması karşısında sanık hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanarak verilen mahkumiyet hükmünü onamıştır.

[106]             Yargıtay 11. CD’nin 15/04/2014 tarih ve 2012/26078 esas ve 2014/7288 karar sayılı ilamı.

             Yargıtay 11. CD’nin 26/03/2014 tarih ve 2014/2577 esas ve 2014/5741 karar sayılı ilamı.

[107]           ÖZGENÇ, s. 603 vd; KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 704.

[108]         “…TCK’nin 43. maddesine göre, aynı anda gerçekleşen fiillerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığından, farklı tarihlerde düzenlendiği ve kullanıldığı tespit edilemeyen suça konu sahte araç muayene raporu, fatura, araç trafik tescil müracaat ve işlem formlarının aracın tescili için aynı anda  Bozüyük Trafik Tescil Büro Amirliğine verilmesinden ibaret eylemde suçun teselsül ettiğinden söz edilemeyeceği…” (11. CD, 24/09/2014 tarih ve 2012/26697 esas ve 2014/9425 karar sayılı ilam)

[109]             TAŞDEMİR, s. 179; Aksi görüş için bkz. KOCA/ÜZÜLMEZ, Özel Hükümler, s. 703 vd.

“…Sanığın, suça konu dört adet çeki aynı anda vermesi şeklinde gerçekleşen eyleminde, sahte belgelerin  farklı tarihlerde yapıldığına dair kesin delil bulunmayıp, suçun aynı anda işlendiğinin kabul edilmesi gerekliliği karşısında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı…” (11. CD, 15/04/2014 tarih ve 2012/26078 esas ve 2014/7288 karar sayılı ilam)

[110]             TOROSLU, Genel Kısım, s. 339; SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 252 vd.

[111]             TOROSLU/TOROSLU, s. 365; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 250-252. Yazar haklı olarak bu şekildeki düzenleme ile zincirleme suç kurumunun yapısında bozulma olduğunu belirtmektedir. TCK’nin 43/1. maddesinde sadece aynı mağdura karşı aynı suçu işleme kararı kapsamında farklı zamanlarda aynı suçun birden fazla işlenmesi halinde zincirleme suç hükümleri uygulanabilirken, TCK’nin 43/2. maddesinde mağdurların farklı olması halinde ancak tek bir hareketle suçun işlenmesi halinde zincirleme suç hükümleri uygulanabilecektir. Örneğin aynı suçu işleme kararı kapsamında failin aynı kişinin evine farklı zamanlarda birden fazla girerek hırsızlık yapması halinde zincirleme suç olacak ancak aynı failin farklı mağdurların evine girerek hırsızlık suçu işlemesi halinde mağdur sayısınca suç oluşacaktır. Bunun makul bir açıklamasını bulmak zor görünmektedir. Her şeyden önce zincirleme suçun varlık nedeni failin suç işleme kararındaki birliğe dayanır.

[112]             Yargıtay 11. CD’nin 02/07/2013 tarih ve 2010/8984 esas ve 2013/11064 karar sayılı ilamı.

[113]             TOROSLU/TOROSLU, s. 363; SANCAR, Zincirleme Suç, s. 251.

[114]         “…Sanığın mağdurlar S ve V adına düzenlediği bonoları müşteki R’ye aynı anda vermesi şeklinde gerçekleşen eylemlerinin, sahte senetlerin farklı tarihlerde düzenlendiğine ilişkin bir delil bulunmamasına göre, 5237 sayılı Yasanın 43/2. maddesi gereğince zincirleme olarak işlenmiş tek sahtecilik suçunu oluşturacağı…” (11. CD, 20/02/2014 tarih ve 2012/19221 esas ve 2014/2971 karar sayılı ilam)

[115]          EREM, Ümanist Doktrin, s. 385. E-TCK’nin 80. maddesinde aynı hükmün ihlalinin farklı zamanlarda olsa bile müteselsil suç hükümleri uygulanabilmekteydi.

[116]             CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 506; GÖKCEN, s. 274.

[117]             ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 67. Yazarlar bu suçlara rüşvet (TCK madde 252), çevrenin kasten kirletilmesi (TCK 181), imar kirliliğine neden olma (TCK madde 184), parada sahtecilik (TCK madde 197), kıymetli damgada sahtecilik (TCK madde 199) ve mühürde sahtecilik (TCK madde 202) suçlarını örnek olarak vermektedir.

[118]             CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 506; DEMİRBAŞ, s. 539; SOYASLAN, Genel Hükümler, s. 257. Yazar “mağduru belli olmayan” suç kavramının kullanımını doğru bulmamaktadır. Zira mağduru belli olmayan suç yoktur. Örneğin sahtecilik suçlarının mağduru kamu yani toplumun tamamıdır.

[119]             KATOĞLU, s. 679. Suçun mağduru ile hukuki konu arasındaki ilişkiden hareketle “mağduru belli suçlar”, “mağduru belli olmayan ya da mağduru belirsiz suçlar”, “mağduru olmayan suçlar” ayrımı yapılmıştır. Örneğin kasten öldürme suçu gibi mağduru belirlenebilen suçlar “mağduru belli suçlar”; aile ya da toplumu suç mağduru kabul etmeyenler, aileye ya da kamuya yönelen suçları “mağduru belli kişi olmayan suçlar” olarak adlandırmaktadırlar. Ancak mağdurunun belirsiz olduğu ileri sürülen suçlarda cezaen korunan varlık ya da menfaat genel bir biçimde bir topluluğa aittir ve ihlal belirsiz sayıda kişiye yönelmektedir. Suçun mağduru, suçun soyut tanımı ve suçla korunması öngörülen varlık ya da menfaatler esas alınarak yapılır.  Bu tip suçlarda somut olaya bakarak ya da suç işlendikten sonra fiilen zarar görenlerin mağdur olarak kabulü halinde suçun mağduru ve zarar göreni kavramlarının birbirine karışacağı açıktır.

[120]             SANCAR, Zincirleme Suç, s. 256. Gerekçede örnek olarak verilen rüşvet ve çevrenin kirletilmesi suçları yanlış uygulamalara neden olabilir. Rüşvet suçu “kamu idaresinin güvenirliğine ve işleyişi”ne karşı suç olması nedeniyle suçun mağduru devlettir. Zincirleme suç için birden çok suçun bulunması gerekir. Bu nedenle tek bir rüşvet suçu için zincirleme suç hükümlerinin uygulanması söz konusu olmaz. Çevrenin kirletilmesi suçunun mağduru ise toplum olup ancak birden fazla bu suçun işlenmesi halinde zincirleme suç hükümleri uygulanır. Yazar “mağduru belli olmayan suç”ları “toplum”a karşı değil “topluluğa karşı” işlenen suç olarak anlaşılması gerektiğini düşünmektedir.

[121]          TOROSLU/TOROSLU, s. 365; KATOĞLU, s. 689.

[122]             Aksi görüş için bkz. GÖKCEN, s. 267. Yazar “mağduru muayyen kişi olmayan” kavramını kullanarak belgede sahtecilik suçunun zincirleme suç olarak işlenebileceğini düşünmektedir.

[123]             Yargıtay CGK’nin 22/04/2014 tarih ve 2013/11-397 esas ve 2014/202 karar sayılı ilamı.

[124]         “…Suç tarihinde aynı araçla birlikte seyahat ettikleri sanığın eşi S’nin çantasında ele geçirilen ve üzerinde sanığa ait fotoğraflar bulunan A adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanı ve Ş adına düzenlenmiş sahte sürücü belgesi üzerindeki bilgilerin, dosya içinde bulunan bilgi ve belgelere göre gerçekte var olan kişilere ait olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin adına sahte belge düzenlenen kişi sayısınca 5237 sayılı Yasanın 204/1. maddesinde öngörülen iki ayrı bağımsız resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılarak eksik ceza tayini…” (11. CD, 25/03/2013 tarih ve 2013/5345 esas ve 2013/4877 karar sayılı ilam)

“…Farklı gerçek kişiler adına düzenlenen sahte nüfus cüzdanları nedeniyle gerçek kişi sayısınca resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı gözetilmeden zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini…” (11. CD, 03/04/2014 tarih ve 2013/22804 esas ve 2014/6460 karar sayılı ilam)

[125]             Yargıtay 11. CD’nin 25/03/2013 tarih ve 2013/5345 esas ve 2013/4877 karar sayılı ilamı.

             Yargıtay 11. CD’nin 17/06/2013 tarih ve 2013/13509 esas ve 2013/10201 karar sayılı ilamı.

[126]             HAFIZOĞULLARI, Zeki, “5237 Sayılı Kanunun 43/1. Maddesine 2005/5377 Sayılı Kanunla Eklenen “ Mağduru Belli Bir Kişi Olmayan Suçlarda da Bu Fıkra Hükmü Uygulanır” Hükmü Hakkındahttp://www.baskent.edu.tr/~zekih/diger-yazilar-ve-makaleler/makaleler/(erişim tarihi 10/12/2015). Yazar zincirleme suç kurumunun omurgasının suç işleme kararında birlik ve bir suçun birden fazla işlenmesinin oluşturduğunu, mağdurun tek veya çok, aynı veya farklı kişiler olmasının önemli olmadığını belirtmektedir. Bu nedenle yasada yer alan “bir kişi” ibaresinin kaldırılmasını, yani suçun mağdurunun zincirleme suçun bir unsuru olmaktan çıkarılmasını önermektedir; SOYASALAN, Genel Hükümler, s. 272. Yazar suç işleme kararını birden fazla suçun işlenmesinin tasavvur edilerek icra edilmesi doğrultusunda zihnen çözülmesi ve neticelendirilmesi olarak yorumlamaktadır.

[127]           CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 508; ZAFER, s. 508.

[128]             EREM, Ümanist Doktrin, s. 379. E-TCK’nin 80. maddesindeki düzenleme mağdurların birden fazla olması halinde de zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına imkan tanımıştır. Önemli olan fiillerin aynı hükmü ihlal etmeleridir. Bu kurum genel ve soyut olarak düşünülmüş ve mağdurların menfaatlerini koruma amacı gütmemiştir. Suç işleme kararındaki birlik kavramını “gaye”ye göre tayin etmek gerekir. Ancak saik gaye demek değildir. Kararın önceden tasarlanmış olabileceği gibi ani şekilde de alınmış olması mümkündür.

[129]            CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 507;

[130]             EREM, Faruk, Türk Ceza Kanunu Şerhi Genel Hükümler, Ankara, Seçkin, 1993, s. 652.

[131]             SANCAR, Zincirleme Suç, s. 254.

[132]           ÖZBEK/DOĞAN/BACAKSIZ/TEPE, Genel Hükümler, s. 542; CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 508.

[133]             CENTEL/ZAFER/ÇAKMUT, s. 509;

[134]             Yargıtay 5. CD’nin 05/10/2010 tarih ve 2010/4310  esas ve 2010/7204 karar sayılı ilamı.

[135]             İÇEL, Genel Hükümler, s. 607-613. “Aynı suç işleme kararı”nın tespitinde hakimin gündelik yaşam tecrübelerine dayanması ve suçların işleniş şekillerindeki benzerlik, suçların işlenme zamanları ve yerleri, suçların işlenmesine hükümden sonra devam edilip edilmediği gibi yardımcı ölçütlerden yararlanması gerekir. ÖZEN, Genel Hükümler, s. 798. Yazar suçlar arasına bir hüküm girmesi ya da iddianame düzenlenmesi halinde faildeki suç işleme kastının yenilendiğini belirtmektedir; ZAFER, s. 509. Yazar suçlar arasına bir hukuki işlem girmesi halinde suç işleme kararının kesildiğini kabul etmektedir.

[136]             Yargıtay CGK’nin 21/01/2014 tarih ve 2013/9-593 esas ve 2014/24 karar sayılı ilamı. Yargıtay CGK’nin failde başlangıçtan itibaren sahtecilik suçunu işleme kastının bulunmadığı yönündeki tespitine katılmakla birlikte failin 19/03/2006 tarihinde failin vize alımı ve ülkeden çıkış ile 27/06/2006 tarihinde tekrar ülkeye giriş sırasında sahte pasaportun kullanılması olayında sanık hakkında yerel mahkemenin ayrıca zincirleme suç hükümlerini uygulaması gerektiğini düşünmekteyiz. Ancak sanık müdafinin temyizi nedeniyle aleyhe temyizin bulunmaması ve CGK’ye yapılan itirazın ise fiilin tek bir suça ilişkin olduğu gerekçesine dayandığından CGK’nin bu konuya ilişkin bir değerlendirmesi olmamıştır.          

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir